"Gülümseyen Söylem", Fişek Modeli’nin en önemli
ögelerinden biridir.
Temel ilkeleri şöyle sıralanabilir :
*Bir barışıklık ifadesidir.
*İnsanların ortak (örtüşen) yönlerinin aranması ve eyleme
dökülmesidir.
*Yürütülen çalışmada, seçilen hedefler, genellikle, İş Yasaları’nın, işverenlere getirdiği yükümlülüklere dayanmaktadır. Model, bu yükümlülüklerin, cezai yaptırımlar hatırlatılarak ya da uygulanarak değil de, getireceği olumluluklar öne sürülerek “kabul”üne dayanmaktadır.
*Karşılıklı olarak kimliklere saygı esastır. Bu
ilke, “her kapıyı çalarak girme” sözcüğü ile özetlenebilir.
*Sözle değil eylemle anlatımı içerir.
*Herkesin, elinden gelenin en fazlasını yapmasıyla yürür.
*Herkesi iyi niyetli, idealist, toplumcu kabul eder (tersi kanıtlanana kadar). Bu yüzden istismar edildiği de olmuştur (Hem kendi çalışanlarınca, hem de hizmet alanlarca).
Gülümseyen Söylem, aynı zamanda, sağlık çalışanlarının sağlık hizmeti alanlarla barışıklığını anlatır. Çünkü, bozuk sağlık sistemlerinde, en başta karşılaşılan olgu, sağlık çalışanları ile hizmetten yararlanmak isteyenlerin buluşamamasıdır.
Bir insanın, öncelikle hasta olmadan ve özellikle hastalandığında sağlıkçı “dostlara” gereksinmesi vardır. Öyle bir dostki, onu gördüğünde yüzünde güller açsın, en zor anında bile güvenebileceğinden emin olsun.
Böylesi bir dostluk yılların süzgecinden geçerek gelir ve “hesapsız”, “hoşgörülü” bir beraberliği ifade eder.
Aynı söylem, sağlık çalışanlarının kendi Kurumları ile barışıklığını da içerir. Fişek Enstitüsü, “gülümseyen söylem”i benimserken, çalışanlarının da kendilerini en rahat, mutlu ve üretken kılabilecekleri ve sürdürebilecekleri bir ortamı amaçlamıştır. Çalışanların kendini gerçeklemesi (self-esteem), “iş”i yalnızca para kazanmanın bir aracı olarak değil, “toplumsal varoluş”unun bir aracı olarak görmesi amaçlanmıştır.
Bir kurumu, kendi çalışanlarının sahiplenmesi, doğrudan hizmet alanların bunu hissetmesine yol açar ve sunanlar – alanlar arasındaki “olumlu” uyaran alışverinin ilk adımıdır. “Olumlu” uyaran alışverişi, Fişek eylemlerinin bir çok kilidi açan anahtarıdır.
Fişek eylemleri, bir söylemle “akıntıya kürek çekmek”tir. Toplumun önemli bir bölümünce kabul edilen (ya da önceden dayatılmış olan) bir olgunun tersini (ama doğrusunu) topluma anlatmaya ve sürdürülebilirlik adına bunu finanse etmesini beklemek, bazılarınca “akıntıya kürek çekmek” olarak nitelenmektedir.
Sözgelimi, hastalananların tedavisi ile yetinmek yerine öncelikle korunmayı, yaşama ve çalışma koşullarını geliştirmeyi seçmek… Sözgelimi, meslek hastalıkları ve iş kazalarının nedenleri ile önlenmesi ile ilgili olarak uğraşmak… Çok küçük yaşlardan edinilmiş, kültüre sinmiş sağlıksız-güvensiz düşünce ve alışkanlıkları silmeye çalışmak… İnsanları soyut düşünmeye zorlamak ve gelecekteki bir “tehlike” ya da “kazanım” için eylemli kılmak…
Ama Fişek Enstitüsü’nün yıllardır hep bunu yapabilmesinin bir nedeni de, bütünleştiği toplum kesiti ile olumlu uyaran alışverişine girmiş olmasıdır.
“Olumlu uyaran alışverişi”, insanlara bazı şeyleri dinleyebilmelerini ve ikna olmalarını getirmektedir. Her şeye olumlu yönden yaklaşma, yalan söylememe ve umut aşılama yol almak için çok gereklidir. Böylece, “kar” amacıyla hareket etmesi, sistemin mantığı gereği olan işverenin, kendisi için de olumluluklar bulduğu atılımların içine girmesi sağlanabilmektedir.
Herhangi bir hizmetin etkin verilmesinin yolu “ikna”dan geçer. Örneğin işveren; işçinin hasta olduğu zaman çalışmasının verimsiz ve zararlı olacağına ikna edilmelidir. Hasta olan işçi, dikkatsizlikle iş kazasına uğrayabilir ya da hastalığı ağırlaşarak uzun süre işten ayrı kalabilir. Tabii bu durumların sonucunda tamiri olanaksız durumlar da ortaya çıkabilir; o zaman işveren de deneyimli bir işçisini kaybetmiş olur.
Bu hedefe ulaştırmada özendirmenin de çok önemli rolü vardır. Gelişmenin doğrultusunu görebilmesi, kendisinden daha büyük ölçekli işyerlerinde yürütülen çalışmalara benzer çalışmaları gerçekleştirebilme de işverenlerin, çalışan çocukların (ve yetişkin işçilerin) çalışma koşullarının geliştirilmesi için hareketlenmesine olanak vermektedir.
Model çalışmalara katılmak,işveren için bir zorunluluk değil, gönüllülük gerektirdiğinden “gülümseyen söylem” önem kazanmaktadır.
“Gülümseyen Söylem”, çalışma yaşamında, hükümetten bağımsız olarak çalışan örgütlerin (gönüllü örgüt, NGO), vazgeçilmez bir aracıdır. Ama, yasaların uygulanmasını izlemekle görevli, kamu makamları için bu tamamiyle geçerli değildir.
Çalışma yaşamını izlemekle görevli kamu makamlarının (iş müfettişleri, sigorta müfettişleri, zabıta vb), denetledikleri kişilere, güleryüzlü davranmaları ve ilişkilerin olumlu düzeyde tutmaları özlenecek bir tutumdur. Ama, yasalara uymayan, çeşitli bahanelerle yıllarca kötü koşullarda çocuk ve yetişkin işçi çalıştıranlar göz yumulamaz. Kamu makamlarının görevleri, işverenlerin yasa karşısındaki yükümlülüklerini, uygulamaya da yansıtmak ve eşitlemektir. Bunun için gerektiğinde, yaptırımlara da başvurulmalıdır. Üstelik de gelişmenin anahtarı, bir yandan yasaların gelişmelere uydurulması, öte yandan da yaşama geçirilmesi için baskı yapmaktır.
“Gülümseyen Söylem”in ve “Fişek Modeli”nin kendisini daha hızla yenileyebilmesi, ülkede, sosyal adaletin sağlanması yönünde girişimlerin artmasına ve beslenmesine bağlıdır.
Gülümseyen söylemin önde gelen etik değerlerinden biri, bağımsızlık ve gizliliktir. Temel olarak iş sağlığı güvenliği konusunda hizmet verilirken, sosyal tarafları oluşturan işçi ve işverenlere eşit uzaklıkta durulmalıdır. İnsan sağlığı ile ilgili bilgilerde, gizlilik kuralına uyulmalıdır. Bunun ayrıksı durumu, iş-işçi uyumsuzluğu dolayısıyla getirilecek uygulamalardır.
Bağımsızlık aynı zamanda, işçilerde uyandırılacak güven ile de ilgilidir. İşçinin güveni ve katılımı sağlanmadan sorunların üstesinden gelinemez. Çocukla ya da işçiyle her konuşulanın bir başka kişiye aktarılması, iletişimi olumsuz yönde etkiler.
Tüm bunları gözeten Fişek Enstitüsü, taraflardan bağımsızlığını korumakta, hizmet verirken ise insana saygıyı ve ikna yöntemini seçmektedir.
Günün başlangıcından, bir Fişek çalışanı ile karşılaşan bir işçi, işveren ya da çalışan çocuğa sunulan bir “gülücük”, onun için çok anlamlıdır. “Aydın”lık bir “gün”ün habercisidir. Bir “uyandırma servisi” gibidir.
“Sabah gülücüğü”, tekdüze iş yaşamına, dost sıcaklığını taşıdığı gibi: bir umudu ve geleceğe hala iyi dileklerle bakıldığını da anlatır.