DÜN
Geçmiş deneyimlerin değerlendirilmesi, yitirilen zamanın farkedilmesini ve yeni atılımların da belirli bir düzeyin üstünden başlamasını getirir.
“Hedef : Ulusal Düzeyde İş Sağlığı Güvenliği Kurulu, Çalışma Ortamı Temmuz Ağustos 1994 Sayı: 15”
Geçmiş deneyimlerin değerlendirilmesi, yitirilen zamanın farkedilmesini ve yeni atılımların da belirli bir düzeyin üstünden başlamasını getirir.
Cumhuriyet dönemine hatta öncesine baktığımızda, iş Sağlığı Güvenliği (İşS-İşG) alanında bilmediğimiz ya da değerlendirmeden tarihe gömdüğümüz sayısız deneyim olduğunu görürüz.
Bu deneyimlerden biri. Ulusal Düzeyde iş Sağlığı Güvenliği Kurulu’dur (UD İşS-İşGK). Seçkin bir çok insanın, günlerini ve umutlarını bağladığı; sonunda da, ortaya 2 önemli belge koyduğu bu çalışma unutulmamalıdır.
1965 yılında Devlet Planlama Teşkilatı’nın gündemine gelen, icra planına konulan böylesi bir kurul oluşturulması düşüncesi, planlarda yer almasına karşın 3. ve 4. BYKP dönemlerinde gereken ilgiyi göremedi.
7 Temmuz 1978’de zamanın Çalışma Bakanı’nın çağrısı ile ilk toplantısını yapan kurul, bu alanda yıllarını vermiş kişilerden, kamu kuruluşlarının ve toplum örgütlerinin temsilcilerinden oluşuyordu. Dönemin ve olayı yönlendiren İşçi Sağlığı Genel Müdürü’nün niteliğinden ötürü, atılımcı ve gündelik kaygılardan arınmış bir özellik taşıyordu.
Bu özellik, İşçi Sağlığı Genel Müdürü Ergin Atasü’nün açış konuşmasında da kendini belli ediyordu: “Bu toplantıya Çalışma Bakanlığı olarak belirli bir gündem ile gelmedik. Bunun nedeni ilk kez toplanan böyle bir kurula yo-neltici müdahaleci tavır ile değil de, bütün kesimlerin görüşlerini ve bu konuya yaklaşımlarını saptayacak bir tavır ile yaklaşmak dileğimizden gelmektedir. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği konusunda kendi görüşlerini belirtecek konuşmalar ile çalışma yöntemi ve politikayı ortaya çıkarmaya yardımcı olmalarını kendilerinden diliyoruz. Ve Kurulun ne yönde çalışması gerektiği bundan sonra da yine sayın konuşmacıların yaklaşımları ile çıkacak bir yöntem olacaktır.”
İlk iki konuşmayı yapan ÇB İSGÜM Müdürü Doç. Dr. İsmail Topuzoğlu ve TTB Genel Başkanı Dr. Erdal Atabek ile Kurul’ca seçilen ve Ümit Alptekin (DİSK)- Prof. Dr.Üstün Korugan (TTB), Kim. Y. Müh. Murat Gümrükçüoğlu (TMMOB), Gülay Kozacıoğlu (Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı), Dr.A. Gürhan Fişek (Çalışma Bakanlığı), Şimşek Kaplangı-Yıldırım Özel (Sümerbank)’den oluşan alt komisyon çalışmaların iskeletini oluşturmuşlardır. Topuzoğlu, sekretaryası, yürütme kurulu olan bir Genel Kurul oluşturulmasını ve yasal düzenleme gerçekleşene kadar, Kurul’un çalışma yöntemini saptayacak bir yönetmelik hazırlanmasını önermiştir.
Erdal Atabek, işçi sağlığı kapsamına sigortalı işçiler ile birlikte kır ve kent emekçilerinin de alınması gerektiğini; kurulun, yasal yönü ile kitlelerin isteklerine yanıt verecek durumda olması gerektiğini vurgulamıştır. Konunun işyerlerinde oluşan bir sağlık kavramı dışında işçinin aile sağlığı ve yaşamından kaynaklanan sağlık sorunlarından soyutlanmadan bir bütün halinde ele alınmasını önermiştir. İşçi Sağlığı politikasının saptanmasının ve Kurulun bir danışma organı olarak düşünülmeyecek şekilde yasal olanaklara kavuşturulmasını; örgütlenme ve eşgüdüm sağlanmasını ve Kurul çalışmalarının devamlılık göstermesi gerektiğini vurgulamıştır.
Tartışmaların hemen başında, ülkedeki İşS-İşG sorunlarının en başına örgütlenme ve kurumsallaşma sorunu koyularak, ilk dev adım atılmıştı. Bu hem kurula büyük bir zaman kazandırmış ve hem de başarılabilirse, uygulamaya doğrudan müdahale olanağını açmıştı.
Kurul’un daha sık biraraya gelmesinin olanaksızlığından ötürü bir alt komisyonca çalışmaların geliştirilmesi ve önerilerin olgunlaştırması düşünülmüştü. Bu amaçla oluşturulan alt komisyon bir çok toplantıdan sonra hem ilkeleri ve hem de ülke çapında örgütlü kurullar arasındaki ilişkilerin nasıl olması gerektiğini belirlemişti. İlkelere aşağıda değinilmiştir. Kurullar arasındaki ilişkiler ise, zincirleme bir örgütlenme biçiminde düşünülüyordu. Böylece Grafik: I’de görüldüğü gibi, işyeri tabanından yükselen bir örgütlülük ile bu alanda çalışanların yönettiği bir kurumsallaşma hedefleniyordu.
O günler için henüz yaygınlık kazanmamış bu düşünce, bugün bir çok toplum örgütü tarafından dile getirilmektedir. Belirli bir alanda çalışanların sorunları ile o alanın sorunlarının çözümü birbirinden ayrılamaz, ile “katılım” kavramının en somut ifadesi budur. Çalışanlarını dışlayarak iş sağlığı güvenliği sorunlarını çözemezsiniz. İş sağlığı güvenliği kurulları da, bu alanda çalışanların temsil edildiği ve sorunlara ortaklaşa çözüm üretmeye çalıştıkları platformlardır.
(GRAFİK 1)
Çeşitli Düzeylerde İşS-İşGK’nun Bir Model Çevresinde Bağlantılandırılması(2)
Toplantının en önemli eksiği, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) ile Türk-iş’in katılmayışıydı. Buna karşın, DİSK, Türk Tabipleri Birliği, TMMOB, Türkiye Barolar Birliği, aktif bir biçimde oluşuma katılmışlardı.
Bu toplantılarda şu ilke kararları alındı:
Ulusal Düzeyde işçi Sağlığı ve iş Güvenliği Kurulu, mali ve idari yönden özerk olmalıdır. Bu amaçla değiştirilmekte olan İş Yasası’nın 76. Maddesinin yeniden düzenlenmesi önerilmektedir. Bu değişiklikle;
a. Mali ve idari yönden özerk olduğu vurgulanmakta,
b. Parasal kaynak sağlanmaktadır.
Ulusal Düzeyde iş-İşGK, kendi bilgi kaynaklarına sahip olmalı; aldığı kararlar ve ilkeleri en küçük birimlere kadar iletilebilmelidir. Bu amaçla, bölgesel, işyeri ve il düzeyinde işS-İşGK’nın ulusal kurulla bağlantısı getirilmektedir.
Ulusal Düzeyde İşS-işGK, biri Genel Kurul, diğeri Yönetim Kurulu ve Denetim Kurulu’ndan kurulu olmalıdır. Genel Kurul’da çeşitli yörelerden, iş-kollarından ve alt birimlerden gelen üyelerin bulunmasına dikkat edilmelidir.
a. TBB, TTB, Üniversite temsilcilerinin çeşitli yörelerden gelmesine,
b. işveren, işçi temsilcilerinin çeşitli işkollarından gelmesine,
c. TMMOB’nin çeşitli odalarından temsilci gelmesine,
d. İlgili bakanlıklardan temsilci gelmesine ve ek olarak. Çalışma Bakanlığı işçi Sağlığı Genel Müdürlüğü, Sosyal Güvenlik Bakanlığı SSK Genel Müdürlüğü, SSYB Sağlık İşleri Genel Müdürlüğü’nden birer temsilci gelmesine,
e. TÜBİTAK, MPM, DPT gibi araştırma kurumlarının merkezlerinden temsilci gelmesine dikkat edilmelidir.
Sadece İş Yasası kapsamına giren işçilerin değil, tüm çalışanların sağlıklı ve güvenli çalışma koşullarrında çalışmalarının sağlanması için çaba gösterilmelidir.
Mevzuat düzenlemeleri bakanlıklararası eşgüdüm, inceleme araştırma, eğitim, yayın ve benzeri tanıtma çalışmaları yapmak ve konuya ilişkin alınan kararları uygulanmak üzere ilgili kuruluşlara İletmek amaçlanmalı-dır.
Yasal değişiklik gerçekleştirilene kadar Çalışma Bakanlığı’nca çıkarılacak bir yönetmelikle çalışmalar düzenlenmelidir.”
İş Yasası’nın 76. Maddesi (Yürürlükteki Biçimi):
Çalışma Bakanlığı’nca lüzum görülecek işyerlerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili çalışmalarda bulunmak üzere birer “İşçi Sağlığı ve iş Güvenliği Kurulu” kurulur. Bu kurulların hangi işyerlerinde kurulacağı, teşekkül tarzları, çalışma usûlleri, ödev ve yetkileri Çalışma Bakanlığı’nca çıkarılacak bir tüzükte tesbit edilir.
İş Yasası’nın 76. Maddesi (Alt Komisyonca Önerilen Biçimi:
Çalışma Bakanlığı’nca Ulusal, Bölgesel, il ve işyeri düzeyinde işçi Sağlığı ve İş Güvenliği ile ilgili çalışmalarda bulunmak üzere “mali ve idari yönden” özerk, ortak planlama, değer-
ücretin binde biri oranında ödenecek primlerden oluşan bir “İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kurulları Fonu” kurulmuştur.
Bu kurulların nasıl kurulacağı, kurulların oluşumu, çalışma usûlleri, aralarındaki ilişkiler ve ödev ve yetkileri. Çalışma Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’nca çıkarılıncaya kadar, çalışmalar. Çalışma Bakanlığı’nca çıkarılacak bir Bakanlık Genelgesi aracılığıyla yürütülür.
İş Yasası’nın 76. Maddesi (Kurul’ca Önerilen Biçim):
Çalışma Bakanlığı’nca Ulusal, Bölgesel ve işyeri düzeyinde, işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili çalışmalarda bulunmak üzere mali ve idari yönden özerk “işçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kurulları” kurulur. Bu kurulların nasıl kurulacağı, gelir kaynakları, oluşumu, çalışma usulleri, ödev ve yetkileri. Çalışma Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’nca çıkarılacak bir tüzükte saptanır. Bu tüzük çıkarılana kadar, çalışmalar, Çalışma Bakanlığı’nca çıkarılacak bir Bakanlık Genelgesi aracılığıyla yürütülür.
Burada vurgulanan önemli köşe-taşlarını ele alalım.
-
Ulusal, bölgesel ve işyeri düzeyinde kurullar kurulmalıdır.Bunlar arasındaki ilişkiler ve seçilme yolları çok önemlidir. Bunun tabandan başlayarak oluşturulmaya başlanmasında UD İşS-İşGK. tanıtıcı, öğretici, yol gösterici vb. önemli bir işlev taşıyacaktır.
Bu kurullar mali ve idari yönden özerk olmalıdır. Kurul, kamu kontrolünden bağımsız ve kendi kendini yönetebilen bir yapı düşünmektedir. Bu düşüncenin yalnız o zaman için geçerli olmadığı, her geçen gün daha iyi anlaşılmıştır. O kurulun, 1979’daki son toplantısından sonra. Çalışma Bakanlığı’nca yeniden toplantıya çağrılmamış olması, önerdiği “Yönetmelikten çıkarılmamış olması, bu “direnme noktası’nın önemini vurgulamaktadır.
Gelir kaynakları vs: Kurumsallaşma iddiasında olan bir kurulun, çalışmalarını yürütebilmesinin ve geliştirebilmesinin ön koşulu gelir kaynaklarına sahip olmasıdır. Gerekli gördüğü gibi kullanabildiği ve sağlanmasında kamu otoritesinin etkisinin en aza indirildiği bir sistem, İşS-işG gibi yakıcı bir konuda vazgeçilmezdir.
Ancak, şuna da dikkat çekilmelidir: Alt komisyon ve UD İşS-İşGK tarafından üretilen değişiklik önerileri arasındaki temel fark, gelir kaynağında toplanmaktadır. Önerinin son biçimi
konunun çıkmaza girmekte oluşunun ilk işaretidir.Çalışma usulleri, ödev ve yetkileri 3 Bakanlıkça belirlenecektir. Bu sağlanana kadar bir Bakanlıkça çıkarılan Genelge ile işler yürütülecektir. Kurul’un pragmatik ve kısa erimli bir çözüm olarak düşündüğü bu yol da işletilmemiştir. Attığı tüm adımları ince ince hesaplayan kurul, burada kamu olanaklarından yardım bekleyerek hata mı etmiştir? Evet. Bugün elde ettiğimiz deneyimlerin ışığında, kısa bir bekleyişten sonra, toplumun geniş bir kesimini ve işyeri kurullarını oluşturan kişilerin de büyük bir bölümünü temsil eden toplum örgütlerinin, devletten bağımsız ve kendi başlarına bu işe girişmeleri gerekliydi. Böylesi bir girişim, toplum örgütlerinin, özlediğimiz üretici yapılara dönüşmesini ve yaşama doğrudan müdahale etmesini de sağlayacaktır. Ama kısa bir süre sonra gelen 12 Eylül yönetimi, bu hatanın toplum örgütleri eliyle giderilmesi ortamını elverişsiz kılmıştır.
Bugün gelişen noktada bu çözümleme ve UD İşS-İşG Kurulu oluşumuna egemen olan ilkeler hala geçerliliğini korumaktadır. O halde, İşS-işG sorunlarının çözümü, birimlerde bu alanda çalışanları biraraya getiren, takım oyununu güçlendiren, böylesi bir yapılanmadan geçmektedir.
Haydi gelin kuyuya bir taş da biz atalım.
Ulusal Çalışma Yaşamı ve Güvenliği Genel Kurulu
Çalışma Ortamı dergisinin 2.sayısında (Mayıs-Haziran 1992) Dr.Ergin Atasü ile bir söyleşi yayınlanmıştı. Bu söyleşiyi internet üzerinden Çalışma Ortamı dergisi koleksiyonlarına erişerek okuyabilirsiniz. Aşağıda bu söyleşiden özetlenmiş görüş ve önerilerini bulacaksınız:
Sn. Atasü’nün iş sağlığı güvenliği alanında şöyle özel bir yeri vardır: Sn. Atasü, 1978-1979 yılları arasında Çalışma Bakanlığı İşçi
Sağlığı Genel Müdürü olarak, çok parlak ve atılımcı bir döneme imza atmıştı. Bizim de içinde bulunduğumuz bir çok uzmanın, bu alana yönelmesinde ve
kalıcı olmasında Sn. Atasü’nün katkısı vardır. 1980 (ya da Atasü) sonrası, Daire Başkanlığı’na indirilen bu genel müdürlük, için 1992’lerde yeniden bir diriltme çabası vardı. Sn. Moğultay’ın görev önerdiği Sn. Atasü’nün, görevi kabul için tek isteği, bu daire başkanlığının yeniden “genel müdürlük” düzeyine çıkarılmasıydı; “genel müdür” olarak uygulamaya koyacağı projeleri de hazırdı (Ne yazık ki bu istek ancak 2000 yılında gerçekleştirilebilmiştir. Atasü de
bu durumda görevi kabul etmemiştir). Çalışma Ortamı’nın 2. sayısında bizlerle paylaştığı görüş ve tasarıları işte bu projelerdi.
Sn. Dr. Ergin Atasü, iş sağlığı güvenliğine verilen önemi “çağdaşlık” ölçütü ile değerlendiriyordu. Söyleşisinde bu görüşünü şu tümcelerle ortaya koymuştu: “İşçi sağlığı ve güvenliği her şeyden önce insan değerinin bilindiği ve emeğe saygının olduğu toplumlarda kurumlaşmıştır ve her şeyden önce bir kültür sorunudur. (…) Batıda her ne kadar emperyalizm olgusunu gözlesek bile sermayenin tabanında bir bilgi birikimi ve becerinin yattığını görürüz. Ayrıca üretim yapan kuruluşlar, gelirlerinin bir kısmını uğraştıkları alanda yeni buluş ve atılımlar için araştırma hizmetlerine çekinmeden ayırırlar. Böyle
bir yaklaşım sonuç olarak bilgi ve beceriye saygıyı beraberinde getirir. Bu, altın yumurtlayan tavuğa gösterilen ilgiyle eş anlamlıdır; ama sonuç olarak, üretene
saygıyı kurumlaştırması açısından çok önemlidir. İşte üretene saygının başladığı noktada, işçi sağlığı ve iş güvenliğinin devreye girdiğini görüyoruz.
(…) Ülkemizde üretim alanında Uluslararası boyuta ulaşan, hatta bir anlamda geride bırakan başarılar gözlüyoruz. Bunun kökeninde yatan en büyük etmen, ülkemizde sermayenin, belli bir bilgi ve çalışma ürünü olmaktan çok, köşe dönmeci ilke ve politikalar sonucu birikmiş olmasından kaynaklanmaktadır. (…) Bizim
ülkemizde işçi eğitimi kadar hatta ondan daha önemli olarak işverenin eğitilmesi bu konuda öne çıkmaktadır.”
Bu bakış açısından yola çıkarak Sn. Atasü, genel olarak Türkiye’de ve özel olarak da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nda yapılması gerekenleri madde madde sıralamıştır. Tüm bunları gerçekleştirecek kurumsal alt yapının Çalışma Bakanı’na bağlı dört bağımsız birimden oluşması gerektiğini düşünmektedir (Bakınız ŞEMA). Bunlar;
Çalışma Yaşamı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü,
Ulusal Çalışma Yaşamı ve Güvenliği Genel Kurulu
Ulusal Çalışma Yaşamı Konseyi
Ulusal İşçi Sağlığı Konseyi.
“İşçi ve örgütlerinin söz sahibi olduğu” ve “saydamlık ve katılımcılık ilkelerinin egemen olduğu” böylesi bir yapının sorunların üstesinden gelebileceğini öngörmüştü.
Kurumsallaşma, her zaman ülkemizde iş sağlığı güvenliği alanının ana gündem maddesini oluşturmuştur. I.Ulusal Düzeyde İşçi
Sağlığı İş Güvenliği Kurulu da Sn. Atasü’nün başkanlığında 1978 yılında toplanmıştı. Bugün, 2005 yılında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bünyesinde kurulmuş olan bir Konsey bu işlevi yerine getirmeye çalışmaktadır. Bu alandaki gelişmeleri, belgeleriyle, hem Çalışma Ortamı arşivinde ve hem de Vakfımızın web sayfalarında bulabilirsiniz.
8. Beş Yıllık Kalkınma Planı “İşgücü Piyasası” Özel İhtisas Komisyonu Çalışma Hayatı Alt Komisyonu İş Sağlığı Güvenliği Çalışma Grubu Raporu (pdf 168 KB)
İş Sağlığı Güvenliğinde Kurumsallaşma Herkesin Düşü (Çalışma Ortamı, Ocak Şubat 2000 Sayı : 48)
8. Beş Yıllık Kalkınma Planı hazırlıkları ile ilgili olarak kurulan özel ihtisas komisyonlarına destek olan çalışma gruplarından biri de “iş sağlığı güvenliği” adını taşıyor.
Bu çalışma grubu, aynı alanda çalışan ve bir çok kez biraraya gelerek düşünce üretiminde bulunan “eski” kişileri, “yeni” katılımcılarla biraraya getirdi. Herkesin tek tek konuyla ilgili bakış açısını ve beklentilerini ortaya koyması kadar; “önümüzdeki dönemin ana ögesi”nin ne olduğuna ilişkin yanıtlan ile bunlar arasındaki benzerlikler de çok dikkat çekicidir.
İş sağlığı güvenliği alanında çalışanlar, yıllarca kendi görev alanında sürdürdükleri uğraşlarda, yalnızlığın ve anlaşılmamışlı-ğın sıkıntısını yaşıyorlar. Uğraşlarında, çok boyutlu bir konuyu, tek boyutlu müdahalelerle çözmeye çalışmanın çaresizliğini görüyorlar. Bu yetmezmiş gibi, sık değişen hükümetlerin keyfi uygulamalarıyla karşılaşıyorlar.
Aynı düşü paylaşan kişilerle biraraya gelmenin bir dayanışma ve güçbirliği oluşturacağını; bugüne değin atılamamış adımların da, gerçekleştirebileceğini düşünüyorlar.
İş sağlığı güvenliği, ülkemizde 80 yıldır ihmal edilmiş bir konu. Türkiye’nin “çağdaşlaşma” düşü içerisinde, kendisine, ya-sa-tüzüklerde yer bulmuş; ama yaşamın bîr parçası olamamış. Bu olgu, ülkemiz ekonomik yönden sınıf atladıkça, bilim ve teknolojinin basamaklarını tırmandıkça daha çok göze batıyor.
Bir çok göstergeyi önümüze koyduğumuzda şu sonuca varıyoruz. Türkiye ekonomik gelişmesine hiç de “uygun” düşme-yen bir “iş sağlığı güvenliği” düzeyine sahip.
İş sağlığı güvenliğindeki bu “uygunsuzluk” hiç de öyle hafife alınacak ve eskiden olduğu gibi uyutulacak bir konu değil. Çünkü ekonomik maliyette kuruşların, sosyal maliyette insan haklarının, kılı kırk yararcasına ölçüldüğü bir döneme yaşıyor dünyamız. Biz de o dünyanın ve pazarının bir parçası olmaya çalışıyoruz.
O zamanda iş sağlığı güvenliğindeki “düşük ve uygunsuz” düzeyimiz, “kol kırılır, yen içinde kalır” özdeyişinde olduğu gibi, gözardı edilemez. Eşitsiz rekabet koşulları söylemiyle, karşımıza dikilecek yedi düvele, “haksız bir savaşa” mı girişeceğiz?! İş sağlığı güvenliği yönünden uygunsuzluklarımızı giderebilmek için 8. BYKP özel ihtisas komisyonlarına sunulan raporu, yeni bir fırsat olarak değerlendirebiliriz. Konuyla ilgili, işçi memur ve işveren sendikaları, ilgili kamu kuruluşları, meslek odaları, üniversite ve gönüllü kuruluş temsilcileri titiz bir çalışmayla bir rapor ortaya koymuşlar. Oy birliği ile hedefe “Çevresel, Mesleksel Sağlık ve Güvenliği Kurumu” kurulmasını yerleştirmişler.
Bu önemli ve kulak ardı edilemeyecek bir mesajdır. “Araba devrilmeden yol gösterenlere” kulak asmazsanız, size geçmişte yaşamınızı önerirler.
Sözünü ettiğimiz çalışma grubu raporunda, kurumsallaşma, durum-sorun-çözüm üçgeninde de sergileniyor (Bakınız Kutu No. 1)
Kısa erimde geçiş dönemi hazırlıklarını yapacak bir kurul, uzun erimde de özerk bir kurum düşleniyor. Bu düş şöyle anlatılıyor: “Ulusal Düzeyde Çevresel, Mesleksel Sağlık Güvenlik KURUMU : Siyasal otoriteden etkilenmeyen idari ve mail bakımdan özerk-işçi-işveren ve memur sendikaları, ilgili kamu kuruluşları, meslek odaları, üniversiteler ve konula ilgili gönüllü örgütlerden seçimle gelen bir Genel Kurul’a karşı sorumlu, üst düzeyde ve ara kademelerde işçi-işveren-hükümet ve meslek odaları temsilcilerinin katılacağı yönetim kurullarınca, demokratik ve katılımcı yöntemlerle yönetilen bir KURUM’dur. Niteliklerine göre, yönetimsel ve işlevsel ağırlıklı olarak bu konuda şunlar biraraya getirilebilir:
-Denetim Örgütü (İş müfettişleri)
-Destek, İnceleme-Araştırma Hizmeti (İSGÜM ve Bölge Labaratuvarları)
-Meslek Hastalıkları Hastaneleri ve Klinikleri
-İşyeri İş Sağlığı Güvenliği Kurulları
-İşyeri ve işyeri-ortak sağlık birimleri
-Kurulacak uzmanlık kurulları
-Yakın ve Orta Doğu Çalışma Enstitüsü (YODÇEM)
Tasarlanan Kurumun gelirleri SSK iş kazası ve meslek hastalıkları sigorta kolu fonlarındaki gelir fazlalarından ile kısmen hastalık sigortası fonlarından, işyerlerinin denetimi sonucu elde edilecek ceza gelirlerinden, destek hizmeti verecek tüm kuruluşların döner sermaye gelirlerinden ve genel bütçeden karşılanmalıdır.”
Bu alanda özerk kurum düşü yeni değil, 1978’de’ ve 1992’de” yeniden ortaya atılmış. Hemen kulaklarımda bir şarkı sözü canlanıyor:
…
Bu son olsun, bu son”.
KUTU NO. 1 Kurumsallaşma DURUM Çalışma yaşamının artan sorunlarının tek merkezden ve tek irade ile çözülmesi artık olanaksızlaşmıştır. SORUN İş sağlığı güvenliği konusunda, ilgili kurumlar arasında işbirliği ve eylem birlikteliği oluşturulamamaktadır. ÖNERİ Siyasal otoriteden etkilenmeyen, idari ve mali bakımdan özerk, işçi-memur-işveren sendikaları ile ilgili kamu kuruluşları, üniversiteler, meslek odaları ve ilgili gönüllü örgütlerin katılacağı, seçimle gelen bir genel kurula karşı sorumlu ve tarafların yönetiminde temsil edildiği, demokratik ve katılımcı yöntemlerle yönetilen “Ulusal Düzeyde Çevresel, Mesleksel Sağlık Güvenlik Kurumu” kurulmalıdır. |
‘ Fişek A.G.: Ulusal Düzeyde İş Sağlığı Güvenliği Kurulu-Çalişma Ortamı Dergisi, Sayı: 15 Temmuz-Ağustos 1994 s. 10-14.
” T.C. Sağlık Bakanlığı : Çalışma Grupları Raporları (1. Ulusal Sağlık Kongresi, 23-27 Mart 1992 Ankara)s. 103-105.
BUGÜN
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın 25 Şubat 2005 tarihli onayıyla kurulmuş ve ilk toplantısını 6 Mayıs 2005 tarihinde yapmıştır. Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Vakfı, hem hazırlık çalışmalarında yer almış ve hem de Bakanlık tarafından Konsey’de STK temsilcisi olarak üç yıllığına seçilmiş ve 2005-2008 yılları arasında görev yapmıştır. Halen bu görevi Kimya Sanayicileri Derneği yürütmektedir.
Ulusal İş Sağlığı Güvenliği Konseyi Yönergesi’nin 1.maddesi, Konsey’in amaçlarını içermektedir : “… İş sağlığı ve güvenliği ile ilgili olarak; ihtiyaç, öncelik, politika ve stratejiler geliştirmek, tavsiyelerde bulunmak, tarafların görüş ve düşüncelerini
açıklamalarını sağlayacak bir platform oluşturmak üzere, sosyal taraflar (işçi ve işveren sendikaları) ile ilgili kamu kurumları, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları, ilgili diğer kurum ve kuruluş temsilcilerini bir araya getirmek…”
Ulusal İş Sağlığı Güvenliği Konseyi’nin görevleri şöyledir:
a) İş sağlığı ve güvenliği ile ilgili olarak ihtiyaç, öncelik, politika ve stratejiler için öneriler geliştirmek, tavsiyelerde bulunmak,
b) İlgili tarafların görüş ve düşüncelerini açıklamalarını sağlayacak bir platform oluşturmak, sosyal taraflar, ilgili kamu kurumları, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları, ilgili diğer kurum ve kuruluş temsilcilerini bir araya getirmek,
c) İSG alanında toplum ve kamu hizmet birimlerinin uzlaşma ve işbirliği tesis etmek; oluşturulan görüş, öneri ve
raporları Bakanlık’a sunmak, görüş bildirirken uzlaşılan ve uzlaşılamayan hususları ayrı ayrı bildirmek,
d) Sürekli ve geçici nitelikte çalışma grupları kurmak ve üyelerini belirlemek,
e) İSG alanında düzenlenen ulusal ve Uluslar arası seminer ve toplantıları değerlendirmek, uygun görülecek yurt
içi/dışı etkinliklere Konsey adına temsilci göndermek,
f) İSG konularında çalışma ve araştırmalar önermek,
g) İSG ile ilgili her türlü konuda görüş bildirmek,
h) Konsey tarafından Bakanlık’a önerilen ve Bakanlık kanalıyla yasalaşması sağlanan her tür düzenlemenin Konsey
üyelerinin temsil ettikleri kurum ve kurkuluşlarda hayata geçirilerek uygulanmasının takipçisi olmak; Bakanlık birimleriyle İSG izleme ve inceleme çalışmalarında eşgüdüm içinde olmak.
Ulusal İş Sağlığı Güvenliği Konseyi’nin başkanı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşarı’dır. Konsey’in
sekretarya hizmetleri, Bakanlık İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü tarafından yürütülür. Konsey, şu üyelerden oluşur :
- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşarı veya Yardımcısı
- Sağlık Bakanlığı Temsilcisi
- Çevre ve Orman Bakanlığı Temsilcisi
- Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Temsilcisi
- Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı Temsilcisi
- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Temsilcisi
- Milli Eğitim Bakanlığı Temsilcisi
- Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) Temsilcisi
- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürü
- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanı
- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Çalışma Genel Müdürü
- Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanı
- Devlet Planlama Teşkilatı Temsilcisi
- Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Türk İş) Temsilcisi
- Türkiye Hak İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Hak İş) Temsilcisi
- Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Temsilcisi
- Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu(TİSK) Temsilcisi
- Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu (TESK) Temsilcisi
- Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Temsilcisi
- Türk Kamu-Sen Temsilcisi
- Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Temsilcisi
- Memur-Sen Temsilcisi
- Türk Tabipleri Birliği (TTB) Temsilcisi
- Türk Mimar Mühendis Odaları Birliği (TMMOB) Temsilcisi
- Sivil Toplum Kuruluşları (STK) Temsilcisi (ilk üçyıl için Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı)
ULUSAL İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KONSEYİ YÖNERGESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
Amaç ve Tanımlar
Amaç ve Kapsam
Madde 1-Bu yönergenin amacı, İş Sağlığı ve Güvenliği ile ilgili olarak, ihtiyaç, öncelik, politika ve stratejiler belirlemek, öneriler geliştirmek, tavsiyelerde bulunmak, tarafların görüş ve düşüncelerini açıklamalarını sağlayacak platform oluşturmak üzere, işçi, işveren ve memur sendikaları, ilgili kamu kurumları, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları, ilgili diğer kurum ve kuruluş temsilcilerini bir araya getirmek üzere kurulan, Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyi’nin, çalışma usul ve esaslarını düzenlemektir.
Dayanak
Madde 2-16/03/2004 tarih, 25404 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiş olan İş Sağlığı ve Güvenliği ve Çalışma Ortamına İlişkin 155 sayılı sözleşmeye dayanılarak hazırlanmıştır.
Tanımlar
Madde 3-Bu Yönergede geçen;
Konsey |
: Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyi’ni, |
İSG |
: İş Sağlığı ve Güvenliği’ni |
Bakanlık |
: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nı, |
Bakan |
: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nı, |
Müsteşar |
: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşarı’nı, |
MEB |
: Milli Eğitim Bakanlığı’nı |
DPT |
: Devlet Planlama Teşkilatı’nı |
DPB |
: Devlet Personel Başkanlığı’nı |
YÖK |
: Yükseköğretim Kurulu’nu |
TİSK |
: Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nu, |
TOBB |
: Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’ni, |
TESK |
: Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu’nu, |
TTB |
: Türk Tabibleri Birliği’ni |
TMMOB |
: Türkiye Mühendisler ve Mimarlar Odaları Birliği’ni |
STK |
: Sivil Toplum Kuruluşları’nı |
|
ifade etmek üzere kullanılmıştır. |
İKİNCİ BÖLÜM
Kuruluş ve Görevleri
Kuruluş
Madde 4 -Konsey; Müsteşar başkanlığında, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanı, İş Teftiş Kurulu Başkanı, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürü, Çalışma Genel Müdürü, MEB, Temsilcisi, Sağlık Bakanlığı Temsilcisi, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Temsilcisi, Sanayii ve Ticaret Bakanlığı Temsilcisi, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Temsilcisi, Çevre ve Orman Bakanlığı Temsilcisi, DPT Temsilcisi, DPB Temsilcisi, YÖK Temsilcisi, TİSK Temsilcisi, en çok üyeye sahip üç işçi sendikası konfederasyonundan birer temsilci, TOBB Temsilcisi, TESK Temsilcisi, en çok üyeye sahip üç memur sendikası konfederasyonundan birer temsilci, TTB Temsilcisi, TMMOB Temsilcisi ve STK Temsilcisi’ nden oluşur. İlgili STK Temsilcisi; İSG alanında faaliyet gösteren kurumlar arasından birisi dönüşümlü olmak üzere, Genel Müdürlük tarafından konseye önerilir. Konsey o kurumu üç yıllığına üye seçer.
Konseyin Görevleri
Madde 5- Konsey’in görevleri:
İş sağlığı ve güvenliği ile ilgili olarak ihtiyaç, öncelik, politika ve stratejiler için öneriler geliştirmek, tavsiyelerde bulunmak,
Çalışanların koruyucu sağlık konularında bilgilendirilmeleri ile ilgili çalışmalar yapmak,
İlgili tarafların görüş ve düşüncelerini açıklamalarını sağlayacak bir platform oluşturmak, sosyal taraflar, ilgili kamu kurumları, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları, ilgili diğer kurum ve kuruluş temsilcilerini bir araya getirmek,
İSG alanında toplum ve kamu hizmet birimlerinin uzlaşma ve işbirliğini tesis etmek, oluşturulan görüş, öneri ve raporları Bakanlık Makamına sunmak, görüş bildirirken uzlaşılan ve uzlaşılamayan hususları ayrı ayrı belirtmek,
Sürekli ve geçici nitelikte çalışma grupları kurmak ve üyelerini belirlemek,
İSG alanında düzenlenen ulusal ve uluslararası seminer ve toplantıları değerlendirmek,
İSG konularında çalışma ve araştırmalar önermek,
İSG ile ilgili her türlü konuda görüş bildirmek,
Konsey tarafından Bakanlık’ a önerilen ve Bakanlık kanalıyla yasalaşması sağlanan her türlü düzenlemenin, konsey üyelerinin temsil ettikleri kurum ve kuruluşlarda hayata geçirilerek uygulanmasının takipçisi olmak, Bakanlık birimleriyle İSG izleme ve inceleme çalışmalarında eşgüdüm içinde olmak.
Konsey Başkanı
Madde 6-Konsey Başkanı, Müsteşar’dır. Müsteşar’ın toplantılara katılamaması durumunda Müsteşar’ın görevlendirdiği bir Müsteşar Yardımcısı toplantılara başkanlık eder.
Konsey Üyeleri
Madde 7-Konsey üyeleri kurum ve kuruluşları temsile yetkili üst düzey kişilerdir. Kamu kurum ve kuruluşları en az genel müdür düzeyinde temsil edilir.
Sekretarya Hizmetleri
Madde 8-Konseyin sekretarya hizmetleri, Bakanlık İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü tarafından yerine getirilir.
Sekretarya Konsey’in tüm büro hizmetlerini yürütmekle görevlidir.
Konsey ve çalışma gruplarının toplantıları, Bakanlık İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenir. Bakanlık İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürü bu hizmetlerin yürütülmesinden sorumludur.
Toplantılar
Madde 9-Konsey yılda en az iki kez toplanır. Konsey Başkanı’nın davetiyle olağan, Başkanın talebi ile veya Konsey temsilcilerinin üçte birinin Konsey Sekretaryası’na vereceği yazılı istemleri üzerine olağanüstü toplantı yapılabilir. Toplantı yetersayısı temsilcilerin salt
çoğunluğudur. Madde 3’te belirtilen kişilerden birinin bir toplantıya katılamaması durumunda, söz konusu kişiyi kurum adına temsile yetkili, bir sonraki üst
düzey kurum temsilcisi toplantıya katılır. Konsey toplantılarının gündemine ilişkin hazırlıklar, Konsey Sekretaryası tarafından ve her bir Konsey temsilcisi adına önceden belirlenmiş irtibat noktaları ile koordinasyon ve işbirliği dahilinde yapılır. Çalışma gruplarında hazırlanan ön çalışma raporları ve Konsey temsilcilerinden irtibat noktalan aracılığıyla edinilecek “görüşülmesi gereken konular” biraraya getirilerek Konseye sunulur. Toplantı gündemi ve gündem maddelerinin aciliyeti Konsey Sekretaryası tarafından belirlenerek üyelere duyurulur.
Karar Alma
Madde 10
Konsey İSG alanında uzlaşı ve işbirliğini hedefler. Bir gündem maddesi üzerinde görüş birliğine varılamaması durumunda ilgili gündem maddesinin aciliyetine göre Başkan oylamaya gidilmesine ve oy çokluğu esasına göre kabul ya da reddine karar verebilir, oyların eşit olması durumunda başkanın bulunduğu tarafın oyları belirleyicidir. Ancak olumsuz yönde karar bildiren üye, ilgili Konsey kararına gerekçeli muhalefet şerhini ekletebilir.
Bir gündem maddesine dair aciliyetin ikinci derece olması ve görüş birliği sağlanamaması durumunda ilgili konu bir sonraki toplantının gündemine alınır. İkinci toplantıda da görüş birliği sağlanamaması durumunda (a) fıkrasındaki süreç geçerlidir.
Çalışma Grupları
Madde 11-Çalışma grupları Konsey üyesi kuruluşlar ve diğer toplum birimlerinin, önceden belirlenmiş bir konu başlığına
ilişkin olarak, Konsey’in yapacağı davet üzerine ya da Konsey dışındaki kurum ve kuruluşlann, Konsey Sekretaryası’na yapacağı yazılı istemin kabul edilmesi sonucu biraraya gelen gruplardır.
Konsey Sekretaryası tarafından organize edilen çalışma grupları üyeliklerine, uzmanlık alanlarına göre akademik, sivil toplum, özel sektör, kamu kurumları, yerel yönetim temsilcilerinden, Konsey temsilcilerinin kendi kurumları dahilinde görevli personelden görevlendirme yapılabilir. İhtiyaç duyulması halinde konunun uzmanı olan, yurt dışı kurum ve kuruluşlardan da destek alınabilir.
Konsey’in, çalışma grupları tarafından ele alınmasını gerekli gördüğü gündem maddeleriyle ilgili olarak veya uzman kişilerin çalışma
grupları ile bir araya getirilmesi sonucu üretilecek ön çalışma raporları ya da yasal düzenleme taslakları, Konseyin ilgili üyelerinin uzmanlık incelemesine
tabi tutulup gerekli düzenlemeler yapıldıktan sonra, Konsey gündeminde ele alınır.
Konsey üyeleri dışındaki bir gerçek ya da tüzel kişi, İSG alanında ele alınması ve üzerindi çalışılmasını gerekli gördüğü konu başlıklarını gerekçeli yazılı istemiyle Konsey Sekretaryası’na iletir. Sekretarya ilgili istemi Konseye sunar. Konsey konu ile ilgili ayrıntılı çalışma isteyebilir veya doğrudan gündemine alabilir.
Bir çalışma grubuna verilen konu başlığına dair hazırlıklar, ilgili grup tarafından bir sonraki Konsey toplantı tarihine kadar, Konsey görüşüne sunulmak üzere Sekretarya’ya iletilmek durumundadır. Sekretarya çalışmaların ilerlemesini ve grupların faaliyetlerini izlemekle görevlidir. Oluşturulacak çalışma takviminin gerisinde kalınması ve ilgili grubun taahhüdünü yerine getiremeyeceği kanaatinin oluşması durumunda Sekretarya, Konseyin onayı ile yeni bir çalışma grubu tesis etmek üzere girişimde bulunabilir.
Konsey Faaliyetlerinin Finansmanı
Madde 12-Konsey faaliyetlerinin yürütülmesinde ihtiyaç duyulacak finansman için, Genel Müdürlük işçi ücretlerinden ceza olarak kesilen paralan harcamaya yetkili kurula teklif sunar. Yetkili kurulun aldığı karar sonucunda konsey çalışmaları finanse edilir. Konseyin, Genel Müdürlüğe vereceği yetki çerçevesinde, işçi ve işveren konfederasyonları tarafından finanse edilecek ortak faaliyetler yürütülebilir.
Yürürlük
Madde 13- Bu Yönerge 20.01.2006 tarihinde yürürlüğe girer.
Yürütme
Madde 14- Bu Yönerge hükümlerini Bakan yürütür.
Ulusal İş Sağlığı Güvenliği Konseyi, 2005’te ilk toplantısını yaptığından bu yana 8 kez toplanmıştır.
*İlk çalışması, iki konuda çalışma grubu oluşturmak olmuştur:
İşyerinde riskler ve risk gruplarının belirlenmesi amacıyla çalışmalar yapacak olan çalışma grubu,
Neden Risk Değerlendirmesi Yapmalıyız? (pdf 121 KB)
“Neden Risk Değerlendirmesi Yapmalıyız?” hakkında sunum (pdf 478 KB)
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nca hazırlanan Taslak üzerinden hareket ederek bir İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu oluşturulması amacına yönelik olan çalışma grubu.
* Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanan 2006-2008 Eylem Planı’nın tartışılması.
Ulusal İş Sağlığı Güvenliği Politika Belgesi (2006-2008)
Ulusal İş Sağlığı Güvenliği Politika Belgesi (2009-2013)
Ulusal İş Sağlığı Güvenliği Konseyi’nin İş Sağlığı ve Güvenliği Yasa Tasarısı’nı geliştirmek üzere görevlendirdiği ve Konsey’in hükumet-dışı kanadını oluşturan tüm üyelerin katıldığı çalışmalar çok verimli geçmiş; ancak oybirliğine ulaşma olanağı olmamıştır. Özellikle Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu ile Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Temsilcilerinin, “Yasa” düşüncesine baştan karşı oluşları, maddelerin tek tek incelemeye geçilmesini de, ancak “oybirliğinden vazgeçme” koşuluna indirgemiştir; bunu da diğer hükumet-dışı kuruluşlar benimsememiştir.
Bu çözümsüzlüğü aşmak üzere, bir araya gelen bazı Konsey’in hükumet-dışı kuruluş temsilcileri, ürettikleri çözümle, belirli bir uzlaşmayı sağlamışlardır. İdari ve mali yönden özerk bir İş Sağlığı Güvenliği Kurumu aracılığıyla, geçiş ve tabanı yaygınlaştırma sürecinin, gönüllülüğü öne çıkaracak ve hükumet-dışı bir yönetim yaklaşımıyla aşılması yolu benimsenmiştir. Bu yaklaşıma, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu karşı çıkmamış; Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu destek vermiştir. Ancak gerek çalışma grubuna sunumda ve gerekse Ulusal Konsey’deki görüşmelerde, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, bu uzlaşıyı gözardı etmiş ve kendi hazırladığı İş Sağlığı Güvenliği Yasa Tasarı Taslağı üzerinden ve maddelere inilerek görüşme yapılmasında ısrarcı olmuştur.
Böylece önümüze iki ayrı yaklaşım çıkmıştır :
- İdari ve mali yönden özerk bir İş Sağlığı Güvenliği Kurumu aracılığıyla sürecin yönetimi,
- Bakanlıkça hazırlanan İş Sağlığı ve Güvenliği Yasa Tasarısı’nın madde madde irdelenmesi ve sonunda bu çerçevede bir yasa çıkarılması.
İdari ve mali yönden özerk bir İş Sağlığı Güvenliği Kurumu aracılığıyla sürecin yönetimi:
İş sağlığı güvenliği, çok bilimli ve çok yönlü bir konudur. Bir çok bilim dalını ilgilendirir; bir çok toplumsal kesimi ilgilendirir. Ama her şeyden önce, bunun sağlanmamış olmasından canı yananları ilgilendirir. Canı yananlar arttıkça,can yakmanın etki alanı genişledikçe, sorun toplumsal boyutlara ulaşır.
Sosyal devletin bu toplumsal soruna el atması doğrudur; ama bu konudan doğrudan etkilenenleri edilgen (pasif) bir konuma itmesi doğru değildir. Aslolan kişilerin, birlikte (güçbirliği içinde) sorunlarını çözmeye çalışmalarıdır. Devlet, bunu başaramadıklarında, ya da çözüm onların çaplarını aştığında devreye girmelidir.
Ne yazıkki, “en az ücret düzeyi”nin belirlenmesi dışında, katılımlı kurul adına oluşturulmuş ne varsa, tümünde, sivil toplum adına edilgenlik sözkonusudur. Örneğin, sosyal güvenliğin finansmanında egemen rol oynayan işçi-işverenler, sosyal güvenlik kurumlarının yönetiminde egemen rol oynayamamaktadırlar. İş sağlığı güvenliği konusnda, işyerinde hem karar verici ve hem de sorumlu konumda olan işverenlerin, ulusal-bölgesel düzeydeki karar-denetim süreçlerinde hiçbir rolü yoktur.
İşçilere gelince, işyerinde sağlık güvenlik tehlikeleri ile yüzyüze olan, bunlardan ötürü canı yanan, hatta yaşamını yitiren işçilerin, sorumlulukları çok sınırlıdır; karar denetim süreçlerinde (hem işyerinde, hem ülke düzeyinde) hiç rolleri yoktur.
Bu düşüncelerle, Ulusal İş Sağlığı Güvenliği Konseyi’nin Yasa Hazırlığı Çalışma Grubu’na “idari-mali yönden özerk kurumsallaşma” konusunda bir öneri sunulmuştur : Örgütlerini temsilen Konsey’e katılan Özcan Karabulut (Türk-İş), Tevfik Güneş (DİSK), Bedri Tekin (KESK) , Dr.Haluk Başçıl (TTB), Av.Nurten Çağlar Yakış (TMMOB), Prof.Dr.A.Gürhan Fişek’in (Fişek Enstitüsü) imzaladığı bu öneriye, TESK temsilcisi destek vermiş; TİSK temsilcisi karşı çıkmamıştır. Örgütler kendi aralarında ve birlikte bu konuyu incelemeyi sürdürecekler ve Ulusal İş Sağlığı Güvenliği Konseyi’nin gündemine getireceklerdir.
Bu girişim çok önemlidir. 3. ve 4.Beş Yıllık Kalkınma Planları’nda bu yana, 1978 Ulusal Düzeyde İş Sağlığı Güvenliği Kurulu ve 2000 yılında 8.Beş Yıllık Kalkınma Planı Çalışma Hayatı Özel İhtisas Komisyonu Raporu’nda dile getirilen “idari ve mali yönden özerk bir İş Sağlığı Güvenliği Kurumu” sorunları çözmeye başlamanın tek yoludur.
Doğrudan toplum yaşamını (sağlık, üretim) ilgilendiren bir konuda, bugüne kadar toplum ve örgütleri edilgen (pasif) bırakılmışlardır. Sonuç ortadadır. SSK 2005 istatistiklerine göre,
- Bir yılda 73.923 iş kazası olmuştur. Bu kazalardan 2.446’sı ölümle ya da sürekli işgöremezlikle sonuçlanmıştır.
- Bir yılda 519 meslek hastalığı olmuştur. Bu rakkam, Türkiye’de gözlemlerle ve araştırmalarla saptanan rakkamın çok altındadır. Bir çok meslek hastalığının tanı bile konulmadan, diğer hastalıkların arasında kaybolduğu anlaşılmaktadır.
- Ölenler ve sürekli işgöremez duruma düşenler de içine katıldığında, bir yılda, işgünü yitirilmiş 22.310.147’yi ve bunun maliyeti 363.432.294,63 YTL’yi aşmıştır (Bu hesaplama, beyan edilen en düşük gelir düzeyi üzerinden yapılmıştır). Bu büyük karadeliği kapatmaya, işçi ve işverenler, primlerini ödemeye çalışarak kapatmaktadırlar.
- İşyerlerinin, atıkları ile kirlettikleri, hava, su, toprağın, toplum yaşantısına getirdiği yük akıl almaz boyutlardadır.
Konuyu tek bir bakanlığın (Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı) sahiplenmesi, insanların yaşamlarındaki riskler ile çalışma yaşamlarındaki riskler arasında bağ kurmalarını engellemekte; tarım alanlarında, kendi adına çalışmalarda ya da tüketicilerin karşı karşıya kaldığı “sağlık güvenlik çevre” sorunlarına müdahalede yetkisiz kalmaktadır. Bütün bunları kavrayacak engin (süper) güce gereksinme vardır. O da sivil toplumdur.
Ulusal İş Sağlığı Güvenliği Kurumu Önerisi – (19.06.2007)
(Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyi İş Sağlığı Güvenliği Yasası Çalışma Grubu aracılığıyla Konsey’e sunulmuştur.)
- Sunuş
- Öneri
- Gerekçe
Sunuş
İş sağlığı güvenliği giderek önemi daha iyi anlaşılan ve daha geniş bir kesimi ilgilendiren alan haline dönüşmüştür. İnsan yaşamıyla ve toplumun geleceği ile derin bağı dolayısıyla, sivil toplumun iş sağlığı güvenliği ile yakından ilgilenmesi bir zorunluluktur. Sağlıklı ve güvenli çalışma koşullarında çalışmak bir insan hakkıysa, bunun sağlanması da devletin sorumluluğundadır. Hak sahibi ile bunu sağlamakla yükümlü olanlar arasındaki ilişki, hiçbir zaman, hak sahibinin edilgen olduğu ve kendine sunulanlarla yetindiği bir ilişki olarak kabul edilemez.
İş sağlığı güvenliği öte yandan çok bilimli bir konu olması dolayısıyla, bilim ve meslek çevrelerinin de yakından ilgilenmekle yükümlü oldukları bir alandır. Bu bakımdan, işçi – memur – işveren sendikalarının, meslek odalarının, üniversitelerin ve gönüllü kuruluşlarının, karar süreçlerinden dışlanması da kabul edilemez.
Her ne kadar ulusal politikalar benimsenmesi için ülkemizde 1920 yılından beri çalışmalar yapılmaktaysa da, bunların işyeri ve işçi düzeyine indirilmesinde, hala, önemli güçlükler yaşanmaktadır. Her gün, her dakika, sağlık ve güvenlik olgusuyla içiçe yaşayan, işçi -memur – işveren ve teknik elemanların edilgen bırakıldığı; buna karşın devletin denetim elemanlarıyla ancak işyerlerinin % 6’sını -iş sağlığı güvenliği yönünden- yılda bir kez denetleyebildiği, bir süreç de kabul edilemez.
Başta işçi – memur – işveren sendikaları ve meslek odaları olmak üzere, sivil toplum, iş sağlığı güvenliği karar süreçlerinde ve uygulamalarında egemen olmak istemektedirler.
Öneri
Ulusal İş Sağlığı Güvenliği Konseyi’ni oluşturan kurumların, iş sağlığı güvenliği alanıyla ilgili istek ve eleştirilerini sıraladıkları, çeşitli konuşmalar ve yazışmalarda istenenlerin, gerçekleşebilmesinin tek yolu, onların yönetiminde egemen oldukları, “idari ve mali yönden bağımsız, demokratik işleyişe sahip bir iş sağlığı güvenliği kurumu”nun kurulmasıdır. Önerimiz, çıkarılması düşünülen “İş Sağlığı Güvenliği Yasası”nın bu kurumsal yapılanmayı, aşağıdaki koşullarda gerçekleştirmesidir.
Bu kurumun finansman kaynaklarını, işçi ve işveren ceza paraları ile “iş kazalarıyla meslek hastalıkları sigortasının fazlalık veren bölümü” oluşturmalıdır.
Bu kurum, ulusal politikaları çizip, kendi üyelerinin özgür iradeleri ile bunu yaşama geçirebilecek güce sahip olacaktır. Kabul edilirse Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Müfettişlerini, işyeri denetimlerinde,
a) İş Sağlığı Güvenliği Kuruluna
b) İşyeri Sağlık Hizmetlerine (ortak sağlık birimleri de içinde)
c) İş Güvenliği Uzmanlarına (ortak güvenlik birimleri de içinde)
yönelik incelemeleriyle, bu ulusal politikalara destek vererek, ulusal düzey ve işletme düzeyindeki köprüleri kurabileceklerdir. İş müfettişlerinin bu çalışmalarının karşılıklandırılması, Kurum bütçesinden sağlanabilir.
Benzer biçimde, işçi – memur – işveren sendikaları ve ilgili meslek odaları da işyerlerindeki üyeleri aracılığıyla, bu ulusal politikalara destek vererek, ulusal düzey ve işletme düzey arasında köprüler kurulabileceklerdir.
İşyeri düzeyinde iş sağlığı güvenliğinin sağlanabilmesi için olmazsa olmaz koşullardan biri de, iş sağlığı güvenliği destek hizmetlerinin (laboratuvar çalışmaları da içinde), tüm tarafların güvendiği, bağımsız ve akademik kimlik taşıyan, saygın bir kurum tarafından yürütülmesi ve yurdun her köşesine ulaştırılmasıdır. Ulusal İş Sağlığı Güvenliği Kurumu, bunun için en uygun adrestir. Kabul edilirse, Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın ilgili birimlerinin bu Kurum’a devri sağlanmalıdır.
İşçi temsilcilerinin süreçlere katılımları ve güvenceleri; işçilerin alınan iş sağlığı güvenliği önlemlerine uyma sorumlulukları; hayati tehlike karşısında kalan işçinin işi yapmaktan çekilme hakkının kullanım koşulları; memurların iş sağlığı güvenliği mevzuatının koruyucu şemsiyesinin altına alınmalarının sağlanması; iş sağlığı güvenliği alanında çalışan meslek elemanlarının (hekim, hemşire, iş güvenliği, sosyal görevli vb) görev,yetki ve güvenceleri; işveren yükümlülüklerinin (50 ve daha çok işçi çalıştıran işyerleri için getirilmiş olan) geride kalan büyük kesime nasıl genişletileceğinin belirlenmesi; ortak sağlık-güvenlik birimlerinin çalışma ilke ve koşulları; 50’den az işçi çalıştıran işyerlerinde ve bölge-il-ilçe düzeyinde iş sağlığı güvenliği kurullarının örgütlenmesi; dar bir kesime sıkışmış olan iş sağlığı güvenliği mevzuatının tüm çalışanları nasıl ve ne ölçüde kapsayacağı bu Kurum çerçevesinde gerçekleştirilecek uzlaşılarla ortaya çıkacaktır. Bu konularda, Kuruma, kanun dışındaki diğer alt düzenlemeleri hazırlama ve yürürlüğe koyma yetkileri tanınmalıdır.
Görüldüğü gibi Kurum’un, işlevleri bugün de görülebilen uzman bir kurum; bağımsızlığı ise Cumhuriyet’in ilk çeyrek yüzyıllık döneminde görülmüş bir anıt kurum olarak yapılandırılması tasarlanmaktadır.
Gerekçe
Aşağıdaki uluslararası sözleşme, direktif ve ulusal yasa, kararları yaşama geçirmek istiyoruz:
1.Ulusal İş Sağlığı Güvenliği Kurulu İlke Kararları (1978)
2.Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı İş Gücü Piyasası (Çalışma Hayatı) Özel İhtisas Komisyonu Raporu (2000)
3.4857 Sayılı İş Yasası
4.155 Sayılı Uluslararası Çalışma Örgütü Sözleşmesi
5.161 Sayılı Uluslararası Çalışma Örgütü Sözleşmesi
6. 89/391 Sayılı Avrupa Birliği Çerçeve Direktifi.
Yukarıda belirttiğimiz, uluslararası sözleşme, direktif ve ulusal yasa, kurul kararları ile Cumhuriyet’in ilk yıllarında başlayan bu alandaki süreç, bizi birlikte çalışmaya zorlamaktadır. “İdari, mali yönden özerk ve demokratik işleyişe sahip bir kurum”, 30 yılı aşkın bir süredir, konunun sahipleri tarafından ısrarla belirtilen ve karşılanmayan bir istektir. Bu reddediş, ülkemizde, iş sağlığı güvenliğinin yaşama geçirilememesine, hem kaza-hastalıklarla karşılaşan işçileri ve hem de onları çalıştıranları büyük acı ve kayıplara uğratmaktadır. Bunu reddedenleri de büyük bir manevi sorumluluk altına sokmaktadır. Artık bizim yeni acı ve kayıpları görmeye tahammülümüz yoktur. Bunun için de bugüne kadarki, edilgen konumumuzu terketmek kararındayız.
Özcan Karabulut (Türk İş)
Tevfik Güneş (DİSK)
Bedri Tekin (KESK)
Dr.Haluk Başçıl (TTB)
Av.Nurten Çağlar Yakış (TMMOB)
Prof.Dr.A.Gürhan Fişek (Fişek Enstitüsü)
Madde madde Tasarı Taslağı’nın incelenmesi amacıyla biraraya gelen hükumet-dışı kuruluşlar, titiz ve yorucu bir çalışmadan sonra konuyu belli bir olgunluk düzeyine getirmişlerdir. Her kurum, bu birlikte çalışma sürecinden özümsediği ve kendi politikaları ile uyumlu gördüğü öneri ve eleştirileri Bakanlığa ayrı ayrı sunmuştur. Aşağıda Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı’nın Konseye iletilmek üzere Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı Güvenliği Genel Müdürlüğü’ne sunduğu yazıyı bulacaksınız.
Bakanlığın istediği yanıt formatı, aynı zamada Bakanlıkça hazırlanan Tasarı Taslağı’nın ilgili maddesini birinci sütununda içerdiği için, okurumuz, aynı zamanda, İş Sağlığı ve Güvenliği Yasa Tasarı Taslağı konusunda kendi görüşlerini de özgürce oluşturma olanağını bulabilecektir.
İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası Tasarı Taslağı Konusunda Bakanlıkça İstenen Görüşümüz (08.02.2008)
Avrupa Birliği tarafından desteklenen ve Avrupa Sanatkarlar, Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler Birliği Koordinatörlüğü’nde ve TESK’in ortaklığında yürütülen”İş Sağlığı Güvenliği Bilgilendirme Semineri”nde (22.09.2008) sunulan bildiriden geliştirilmiştir.
Türkiye’de İş Sağlığı ve Güvenliği Uygulamaları’nın Gösterdiği Hedef:
İş Sağlığı Güvenliği Kurumu
Prof.Dr.A.Gürhan Fişek
1)HUKUKSAL ALT YAPININ GELİŞİMİ
İş sağlığı güvenliği uygulamaları Türkiye’nin tarihi kadar eskidir. Türkiye’nin Osmanlı İmparatorluğu ile yollarını ayırması 23 Nisan 1920 tarihine dayanır. İlk parlamento bu tarihte toplanmıştır. Ve hemen iki ay sonra üç numaralı yasayla Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı kurulmuştur. Bu “ulusal kurtuluş savaşı”nı veren ve bugünkü Türkiye’yi kuranların, insana verdiği önemin çok önemli bir kanıtıdır. İşçilerin sağlığını ilgilendiren ilk yasa ise hemen bir yıl sonra, Türkiye’nin en büyük kömür havzasında çalışan yeraltı maden işçilerine yönelik olarak çıkarılmıştır. Bu yasa, ülkemizdeki ilk sınırlı iş yasası ve ilk sosyal
güvenlik uygulamasıdır.
Sağlık Bakanlığı özellikle, Cumhuriyet’in ilk 50 yılında Türkiye’nin en güçlü Bakanlıklarından biri olmuştur. İlk iş yasasının kabul edilişinin 1936, Çalışma Bakanlığı’nın kuruluşunun 1946 yılı olduğu düşünülürse, aradaki boşluk Sağlık Bakanlığı’nın uygulamaları ile doldurulmuştur.
Sağlık Bakanlığı’nın girişimiyle 1930 yılında çıkarılan Genel Sağlığı Koruma Yasası (No.1593), “işçilerin sağlığını koruma” başlığı altında bir çok önemli hüküm getirmiştir. Çocuk işçilerin çalıştırılmasında en düşük yaş, kadınların hamilelik dönemi izinleri ve işyerlerinde işyeri hekimi bulundurulması gibi hükümleri, Türkiye’nin hukuk sisteminde 60 yıldan fazla etkili olmuştur.
İş sağlığı güvenliği alanındaki ve tüm işçileri ilgilendiren tüzük ve yönetmelikleri, 1940 yılından başlayarak görmekteyiz. Zaman zaman yenilenmekle birlikte, Türkiye’nin iş sağlığı güvenliği alanındaki mevzuatının temeli bu yıllarda atılmıştır. Bu yapı oldukça güçlü ve iyi örülmüş bir yapıdır.
Hiç kuşkusuz, Türkiye’nin iş sağlığı güvenliği mevzuatının büyük ölçüde yeterli olduğunu öne sürerken, şu özdeyiş unutulmamalıdır: “İyi yasa kötü yöneticilerin elinde kötü; kötü yasa iyi yöneticilerin elinde iyi sonuçlar getirir”.
2) EN İYİ UYGULAMALAR
En iyi uygulamaların yaygınlaştırılamaması üzerinde odaklanmak istiyorum. Türkiye’de iş sağlığı güvenliği ile ilgili bir çok “en iyi uygulama” ortaya konulmuştur. Türkiye’de iş sağlığı güvenliği alanında bir çok model çalışma ve uygulama yapılmıştır. Bunları tek tek anımsatmak istiyorum.
- İşyeri hekimlikleri ve İşletme Hastaneleri
- TTB İşçi Sağlığı Kongreleri ve TTB İş Hekimliği Sertifika Programı
- Fişek Enstitüsü : Küçük işyerleri için Ortak Sağlık Güvenlik Birimi
- Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi
- İSGÜM
- Meslek hastalıkları hastaneleri
- SSK Tıp Kongreleri ve SSK Tıp Akademisi
- İş Teftişi
- TESK : IDDG uygulaması
Bunların başında işyeri hekimliği uygulaması gelmektedir. Bu uygulama 1930 yılında başlatılmıştır. O tarihlerde Türkiye’nin en
önemli sağlık sorunu bulaşıcı hastalıklardı. Tüm sağlık örgütlenmesi başta verem, sıtma, trahom ve frengi olmak üzere bu hastalıklarla savaşa yönlendirilmişti.
İşyerlerindeki sağlık güvenlik uygulamalarının ise, işveren yükümlülüğü olmasından hareketle, 50 ve daha çok işçi çalıştıran işyerlerinde “işyeri hekimliği” ve 500’den fazla işçi çalıştıran işyerlerinde ise “işletme hastanesi” uygulaması başlatılmıştı. Bu büyük işyerlerinin hemen tümü, o tarihlerde, kamu işyerleriydi.
İşyeri hekimliği uygulaması bugün de vardır. Yine 1930 yılında getirilen alt sınıra uyulmaktadır. 50 ve daha çok işçi çalıştıran işyerlerinde “işyeri hekimi” ve buna ek olarak “iş güvenliği uzmanı” çalıştırılmalıdır. Ama ülkemizde bu sınırın altında kalan küçük işyerlerinin, bütüne oranı %98’dir; tüm işçilerin ise %58’i küçük işyerlerinde çalışmaktadır.
Bu noktada uygulamanın iki zaafı saptanmıştır:
1. Bunlardan birincisi, işyeri hekimi bulundurmakla yükümlü olan işyerlerinin, yasalara uymaması ve uysa da yeterli bilgi ve deneyimle donanmış hekim bulamamalarıdır. 1987 yılında Türk Tabipleri Birliği, bunu meslek ahlak ilkeleri açısından ele almıştır. Bu tarihte, üniversitelerdeki lisans üstü
“iş sağlığı” eğitiminden geçen yalnızca iki kişi bulunmaktaydı. Bu sınırlı kapasite ile ülkenin gereksinmesi olan 8800 işyeri hekimini eğitmeye olanak yoktu. Türk Tabipleri Birliği, hem “sertifika programları” düzenleyerek ve hem de uygulamada bu sertifikaları zorunlu kılarak, işyeri hekimliği alanında çok etkili ve ufuk açıcı bir program ortaya koymuştur. Bugüne değin sertifika programlarından geçen hekim sayısı 40.000’dir. Ama bunlardan 5.000’i işyeri hekimliği yapmaktadır; hem eğitimin sürekliliğinin kesintiye uğraması dolayısıyla ve hem de “işyerlerinde hizmet için yeterli süre” ayrılmadığı için işyeri hekimlerinin başarıları sınırlı olmaktadır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın 2003 yılındaki müdahalelerinden sonra, hem varolan program kesintiye uğramış ve hem de yerine başka bir uygulama konulamamıştır.
2. İşyeri hekimliği uygulamasının ikinci zaafı, elliden az işçi çalıştıran işyerlerinde, “ortaklaşa” sağlık-güvenlik uygulamalarını, gönüllülüğe bırakmış olması ve buna girişmek için, hiçbir kolaylık getirmemiş olmasıdır. 1982 yılında bir sivil toplum örgütü olan Fişek Enstitüsü, küçük sanayi sitelerindeki işyerlerinin, gönüllü olarak güçlerini birleştirmeleri ve “işyeri hekimliği ve iş güvenliği uzmanlığı” hizmetlerinden yararlanmaları için bir uygulama başlatmıştır. Bugün de gelişerek sürmekte olan bu uygulama, yürüyen klinikler, yürüyen röntgen araçları ve yürüyen odyometri araçları ile desteklenmekte ve yılda 700 işyerine ulaşmaktadır. Ancak etki alanı Ankara’daki 3 sanayi sitesi ile sınırlı kalmıştır. İstanbul, İzmir ve Denizli’de yine Fişek Enstitüsü’nce uygulama merkezleri kurulmuşsa da, sürdürülebilirliği sağlanamamıştır. Aynı biçimde, Fişek Enstitüsü’nün, küçük işyerlerine yönelik İzmir’de başlattığı Yürüyen Diş Kliniği uygulaması da sürdürülebilirliğini sağlayamamıştır.
Bir başka en iyi uygulama örneği olan, Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi ile ilgili Yasa, 1961 yılı başında çıkarılmıştır. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı tarafından, ülkenin doğusundan başlatılarak, 1983 yılına kadar tamamlanan bir program doğrultusunda, ülkede ilk kez birer toplum hekimliği uygulama birimi olan “sağlık ocak”ları kurulmuştur. Sağlık ocaklarında, sağlıkçıların bir ekip halinde, başta koruyucu sağlık hizmetleri olmak üzere, tümelci bir anlayışla hizmet vermesi öngörülüyordu. Bu yasa hala geçerliliğini korumakla birlikte, son dönemde, hizmet “aile hekimliği” adı altında özelleştirilmek ve
yine özel hastanelerle hastalananların tedavi hizmetini öne çıkaran bir hizmet felsefesi egemen kılınmak üzeredir.
Genel sağlık sorunlarının çözümünü hedefleyen Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi’nin yanında, özel olarak işyerlerinden kaynaklanan sağlık sorunlarını saptama, önleme ve gerekirse tedavi etmek üzere, iki model önerisi ortaya konulmuştur :
Bunlardan ilki, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bağlı olarak ILO desteğiyle kurulan İş Sağlığı Güvenliği Enstitüsü’dür (İSGÜM). Bu merkezde, laboratuvarlar oluşturulmuş ve araştırma olanakları sağlanmıştır. 1968 yılında kurulan ve 1980 yılına kadar olumlu çalışmaları görülmüştür. Ancak yaygınlaştırılmasında sınırlılıklar görülen uygulama, 1980’den sonra bir duraklama içerisine girmiştir. Ancak 2001 yılından sonra AB desteğiyle yeniden diriltilmeye çalışılmaktadır.
Bunlardan ikincisi, Sosyal Sigortalar Kurumu bünyesinde 1976 yılında kurulan Meslek Hastalıkları Hastaneleri’dir. Ülkede meslek
hastalıklarına tanı koyacak laboratuvar-hastanelerin olmayışı dolayısıyla, bu hastalıkların gözden kaçırılmasını önlemek için, gezici-tarama ekiplerini de içerecek
biçimde bir yapı oluşturulmuştur. Meslek hastalıklarının tanı-tedavisini üstlenen ve Ankara, İstanbul, Zonguldak’ta oluşturulan hastaneler, en parlak dönemlerini 1976-1980 yılları arasında yaşamış; sonra hızlı bir düşüş ile diğer SSK hastanelerinin içerisindeki bir birime indirgenmişlerdir. 2003 yılında SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığı’na devrinden sonra ise iyice silinmişlerdir. Şu anda ülkemizde meslek hastalıklarının büyük bölümünün gözden kaçırılmasının temelinde, bu “ihtisas” hastanelerinin bulunmaması yatmaktadır.
Bu zaaf, tüm doktorların meslek hastalıklarını kolayca teşhis edebilmeleri ve laboratuvarların da gerekli incelemeleri yapacak
bilgi-donanıma sahip olmaları ile giderilebilirdi. 1979 yılına kadar SSK Tıp Kongreleri ile yürütülen bu çaba, bu tarihte bir SSK Tıp Akademisi bünyesi içinde
yoğunlaştırılmak istenmiştir. Kurumun gereksinme duyduğu bilgi-deneyimle donatılmış tıp personeli yetiştirmek için tasarlanan SSK Tıp Akademisi, Kurum Yönetim Kurulu’ndan karar çıkmış olmasına karşı, nedense kurulamamıştır.
Bugün Türkiye’de iş sağlığı güvenliği mevzuatının uygulanmasında en etkin kurum, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın iş teftiş örgütüdür. 1936 yılında İktisat Bakanlığı’na bağlı olarak çalışan, 1946 yılında Çalışma Bakanlığı’nın kurulmasıyla, bu bakanlığın bünyesine geçen iş teftiş çalışmaları, 1979 yılında tek bir örgüt çatısı altında (sosyal, teknik müfettişler birlikte) birleştirilmiştir. Türkiye’nin iş sağlığı güvenliği insangücünün çok büyük bir bölümü bu kaynaktan yetişmiştir. Türkiye’de, işyerlerinde, iş sağlığı güvenliği alanında mevzuatın uygulanması da tek başına bu örgütün eseridir. Ancak, kendi verdikleri bilgiye göre, iş teftiş örgütü, bir yıl içerisinde tüm işyerlerinin ancak % 4’ünü denetleyebilmektedir. İş Teftiş Kurulu, bir devlet kurumu olup, kendisinin dışında hiçbir kurumla işbirliği yapmamaktadır. 1992 yılından beri, ILO ve AB fonlarından yararlanarak, iş müfettişlerinin eğitimini arttırıcı bir çok proje yapılmıştır.
Son olarak değinmek istediğim, çok değer verdiğimiz bir başka denetim uygulaması ise, TESK tarafından yürütülen IDDG uygulamasıdır. Esnaf ve küçük sanatkarın özellikle mesleki eğitim boyutuyla kendi kendini denetlemesi temelinde kurulan bu uygulama, hükumet dışı bir mekanizma oluşturması yönünden çok anlamlıdır. Ama bu uygulama da, TESK bünyesi içinde sınırlı kalmakta ve etkisi denetçi konumundaki “küçük esnaf ve sanatkarların” iş sağlığı güvenliği alanındaki bilgi-deneyimleriyle sınırlı kalmaktadır.
Bir çok ilkleri ve özgünlükleri içeren bu uygulamaların, dikkat edilirse, tümü, bunu başlatan kurumlarla sınırlı kalmıştır. Gerek bu kurumdan, gerekse diğer ilgili kurumlardan kaynaklanabilen nedenlerle, destek görmemiş ve dar kalıpları içerisinde kalmışlardır. Bir kısmı hala uygulayıcı kurumların çabaları ile sürdürülmektedir. Ama gelişme hızları yavaş ve dönüştürme güçleri yetersizdir.
3) DURUM
Bu kadar ilgili kuruluş, bu kadar çok model çalışma ve iyi bir mevzuata karşın Türkiye’de iş sağlığı güvenliğinin düzeyi yüz güldürücü
değildir.
- Bu yıl içerisinde, İstanbul / Davutpaşa’da beş katlı bir iş merkezinde meydana gelen patlamada 23 kişi öldü. Bunlardan üçü, ilk patlama sonrası, olayı merak edip seyretmeye gelenlerdi.
- İstanbul/Tuzla Tersaneler bölgesinde son bir yıl içinde ölen işçilerin sayısı 90’ı buldu.
Türkiye’nin iş sağlığı güvenliği düzeyini açıklarken, sizlere SSK istatistiklerinden örnekler vermek istiyorum. SSK istatistikleri, ülkemizde, kayıt dışı çalışmanın çok fazla olması dolayısıyla, verilen rakamları en düşük değerler olarak görmek gerekmektedir. Yine de bizler için bir yol gösterici olmaktadır.
- 2006 SSK İstatistikleri bize şunları gösteriyor :
* Bir yıldaki toplam iş kazası sayısı : 79.027 . Bunun %90,6 ‘sı üç günden fazla işgöremezliğe neden olmuş.
* İş kazasına uğrayan işçilerin % 59,8’i üç ay ile 5 yıl arasında kazaya uğradığı işyerinde çalışmış.
* İş kazalarının üçte ikisinin küçük işyerlerinde (50’den az işçi çalıştıran) meydana gelmektedir.
- Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın 2005 – 2008 eylem planında, iş kazalarının %20 azaltılacağı öngörülmüştü. Bakanlık, kendisi için belirlediği gibi iş kazalarını düşürmek bir yana, 2005 yılındaki düzeyini de koruyamamıştır.
* 2005’ten 2006’ya yaş-iş kazasına uğrama ilişkisi :
14 yaş ve altı %38,7
15-17 yaş arası % 146,5 artmıştır.
* 2005’ten 2006’ya kazaların ağırlığı da artmıştır. Sürekli işgöremezliklerdeki artış:
Kısmi (%10-39) ……………….. % 37,0
Tam (%40- . ) …………………. % 42,8
Toplam’da ……………………… % 38,3 artış vardır.
* 2002’den 2006’ya ölümlerde de artış vardır :
2002’ye göre ………………….. % 82,56
2003’e göre …………………… % 96,54
2004’e göre ……………………. % 89,30
2005’e göre …………………… % 48,51 artış var.
- SSK istatistiklerine baktığımız zaman, 2006 yılında, makinelerin neden olduğu kazaların sayısının 9533 olduğunu görürüz. Bu rakam, tüm kazalar içerisinde yüzde 12,06’lik bir pay tutmaktadır. Demek ki her 10 işçiden biri, makinelerin neden olduğu kazalardan ötürü yaralanıyor ya da ölüyor.
- SSK iş kazası istatistiklerinde el-kol-omuz yaralanmalarıyla sonuçlanan iş kazaları oldukça fazla olup; 42 697 iş kazası bu şekilde meydana gelmiştir. Yüzdeye vurursak, 2006 yılında meydana gelen tüm iş kazalarının yüzde 54,03’ü el-kol-omuzda yaralanmaya yol açmıştır.
- En çok görülen iş kazalarından biri düşme biçiminde gerçekleşenlerdir (% 32,4).-
- En çok görülen iş kazalarından biri düşme biçiminde gerçekleşenlerdir (% 32,4). Düşme sonucu olan kazalar bütün kazaların neredeyse üçte biridir
1. İşçinin düşme
A) Yüksekten düşebilir (% 4,8)
B)Yürürken-koşarken tökezlenebilir,
yuvarlanabilir (% 6,5)
2. Bir cismin ya da malzemenin işçinin üzerine düşmesi
A) Kayan ve çöken toprak, kaya, taş, kar (% 2,4)
B) Çökmeler (bina, duvar, iskele, merdiven vs.) (% 0,4)
C) Taşınan cisimlerin düşmesi (% 11,6).
4) DEĞERLENDİRME
Eldeki verilerden de görüldüğü gibi, Türkiye’de mevzuat konusunda yaydığımız iyimser düşünceleri, bunun uygulanması konusunda öne süremiyoruz. Demek ki, Türkiye’de iş sağlığı güvenliğinin önemli çıkmazları vardır.
Bu çıkmazları, 6 başlık altında toplayabiliriz :
1. İnsan odaklı çıkmazlar
- Niyet eksikliği
- Değişime inanmamak
- Takım oyununun ve uzmanlığı saygının olmayışı
- Aykırı düşüncelere duvar çekilmesi (eser yaratma çabasının olmayışı)
- Aklına eseni yapma, kurallara uymama
- Hesap sorulmama
- İnsana verilen değerin düşüklüğü
- Olguları sayılarla ifade etme alışkanlığının olmayışı
- Eldeki sayısal verilerin değerlendirilmesinde haksızlıklar
- Kişisel ve grupçu çözümler sözlüğü.
2. Bilim ve teknoloji odaklı çıkmazlar
- Bilgisizlik
- Emek yoğun üretim süreçleri
- KOBİ ağırlıklı işletmeler
- Üretime yeni giren ögeler
- Sağlıksız teknoloji akışı
- AR-GE çalışmalarında tek boyut.
3. Ekonomik çıkmazlar
- Öz sermaye yetersizlikleri
- Rekabet eşitsizliği
- Tüketici davranışları
- İşsizlik
4. Denetimde çıkmazları
- Siyasal etmenlerin ağırlığı
- Uzman desteğinin yeterince sağlanamaması
- İşverenin tutmakla yükümlü olduğu belgelerin savsaklanması
- Yetki ve gücün dağıtılamaması
- Denetimin etkinleştirilememesi
- İmaj
- Erişim
- Kurumsallaşma
- Yaptırım
- Sürdürülebilirlik
- Çeşitli düzeylerde denetim mekanizmaları arasında uyumun sağlanamaması.
- Bireysel denetim mekanizmasının işleyişindeki yetersizler.h
5. Yönetimsel çıkmazlar
- Risk analizi ve strateji çalışmalarındaki yetersizlikler
- Kuruluş ve işletme ile ilgili resmi belgelerin alınmasındaki kararsız ve yetersiz uygulamalar
- İşyeri sağlık-güvenlik-çevre örgütünün işleyişindeki yetersizlikler
- Çevresel ölçümlere ve eşik sınır değerlere önem verilmemesi
- Biyolojik ölçümlere önem verilmemesi
- İşe giriş ve periyodik sağlık muayenelerinin yokluğu ya da sıradanlığı,
- Sürdürülebilirlik.
Bunlar içerisinde en önemlisi de yönetimsel çıkmazlardır.
Bu kadar ilgili kuruluş, bu kadar çok model çalışma ve iyi bir mevzuata karşın Türkiye’de iş sağlığı güvenliğinin düzeyinin yetersizliği nasıl açıklanabilir? Bunun tek açıklaması şudur: Kurumsal işbirliğinin gerçekleştirilememiş ve bu alanda özerk, saygın bir “odak kurum” yaratılamamıştır.
O zaman Türkiye’nin önündeki hedefi, devlet-işçi-işveren-üniversite-meslek odaları ve gönüllü kuruluşların eşit düzeyde söz ve karar sahibi oldukları, “özerk ve saygın” bir kurumsal yapının oluşturulmasıdır.
Özerk ve saygın bir nitelikteki “İş Sağlığı Güvenliği Kurumu”nun ödevleri şöyle tanımlanabilir :
- Ülkemizde iş sağlığı güvenliğinin gelişmesi için çok boyutlu yaklaşım ve işbirliklerinin yaşama geçirmek,
Sendikalar ve meslek odası üyeleri aracılığıyla, ulusal politikaları etkilemek; ulusal düzey ve işletmeler arasındaki köprünün kurulmasını sağlamak,
Kurumlarca geliştirilen “en iyi uygulama” örneklerinin, ülke çapında ve benzer yapıdaki yabancı ülkelerde yaygınlaştırılması için çalışmalar yapmak,
Dünya’daki gelişmeleri izleyerek, ülkemizde de bunların irdelenmesi ve yararlı görülenlerin uygulamaya aktarılması için çalışmak,
İş sağlığı güvenliği mevzuatının yaşama geçirilmesi için kurumsal güçlerin birleştirilmesi için yol haritaları çizmek; kurumlararası uzlaşmalar sağlayarak, geçiş süreçlerinin sancısız ve hızla geçilmesinin sağlamak,
İşyeri düzeyindeki İş Sağlığı Güvenliği Kurulları’nın işleyişlerini kolaylaştırmak; birbirleriyle ve merkezle iletişimlerini geliştirmek,
İşyeri hekimlerinin, iş güvenliği uzmanlarının ve sosyal danışmanların görevlerini etkin yapabilmelerinin ve iş güvencelerinin sağlanmasının koşullarını yaratmak,
İş sağlığı güvenliği destek hizmetlerinin, tarafsız ve bilimsel bir kimlik içerisinde gerçekleşmesini sağlamak.
Umarım çıkmazlarımızdan korkmak yerine onların üzerine yürüme cesaretini gösteririz.
İş sağlığı güvenliği kavramı artık geride kalmıştır. Bugün yalnızca iş yasası ile sınırlı alanları kontrol etmeyi ya da çalışma eksenli yaklaşımı bir kenara koymamız gerekmektedir. Çünkü çalışma yaşamında karşılaşılan sağlık güvenlik tehlikeleri, gündelik yaşamda da karşımıza çıkmaktadır. “İş güvenliği kültürü” olarak ele aldığımız yaklaşım, aslında, yalnızca çalışanların değil, tüm yurttaşların edinmesi gereken bir duyarlılığı temsil etmektedir. Bu anlamda ve çağdaş yaklaşımları da göz önünde tutarak, bu konuyu “sağlık, güvenlik ve çevre” başlığı altında incelemeye başlamamız gerekir.
“Sağlık, güvenlik ve çevre” alanında yarını, bugünden kurmaya başlayabiliriz. Bunun için de, eksikleri iyi okumak, yapılması gerekenler konusunda da “nalıncı keseri” gibi, kayırma içerisinde olmamamız gerekiyor.
İşyerinde, okulda, sokakta, evde “sağlık, güvenlik, çevre” (SEÇ) üzerinde çalışmalar yürütecek ve toplumda saygınlık uyandıracak bir uzmanlık kuruluşu gerekir. Bu alana emek veren insanların yıllardır yazıp çizdikleri ve söyledikleri gibi, tabandan başlayarak ülke düzeyine doğru yayılan, tüm toplum kesimlerini içine alan bir kurumsallaşma zorunludur.
Sorunların üstesinden ancak böyle bir kurumsallaşma ile ve geniş yelpazeli bir katılımla gelinebilir. Eğer her şeyin insanların iyiliği ve mutluluğu için yapılması gerektiğine inanıyorsak, bir an önce bu çağrıya kulak vermeliyiz.