2.Uluslararası İş Sağlığı ve Güvenliği Bölgesel Konferansı
(9-11 Ekim 2002, Ankara)
Şenay GÖKBAYRAK
Çalışma yaşamında fizyolojik, ruhsal, sosyo-ekonomik nedenlerden ötürü, üretim sürecinde çeşitli risklerle karşılaşma olasılığı yüksek, özel önem gösterilmesi gerekli risk grupları bulunmaktadır. Çalışma yaşamında risk grupları denildiğinde genel kabul gören anlayış, risk gruplarını çocuklar, kadınlar, yaşlılar ve özürlüler olarak ele almaktadır. Bu sınıflandırma kabul edilmekle beraber, işçi sağlığı ve güvenliğinin temel ilkelerinden biri olan çalışma ve yaşam koşullarının ayrılamaz nitelikte oluşu, risk grupları olarak işçi sağlığı ve güvenliği açısından işyerlerinde özel ve öncelikli olarak korunması gereken bu grupların yanı sıra, toplumsal yaşam içinde çok daha geniş bir perspektifle çeşitli risk grupları ortaya çıkarmayı ve söz konusu risk gruplarına yönelik geliştirilecek sosyal politikaların da bu yaklaşım çerçevesinde bütünsel olarak ele alınmasını gerektirmektedir. Örneğin, istihdam biçimlerine göre risk grupları (a-tipik çalışanlar, ev eksenli çalışan kadınlar), sektörlere göre risk grupları(tarım, maden ve inşaat işlerinde çalışanlar), sosyal güvence durumuna göre risk grupları(formal,enformel sektörde çalışanlar, tarımda çalışanlar, mevsimlik çalışanlar) gibi.
Böyle bir yaklaşım ile risk gruplarını değerlendirmek, risk gruplarına yönelik koruyucu nitelikteki uygulamaların sadece işyeri ile sınırlı kalamayacağının, kalırsa anlamsızlaşacağının bir göstergesidir. Özürlü bir çalışana yönelik olarak, çalışma ortamında güvenli ve sağlıklı koşullar oluşturmak doğru olmakla birlikte yeterli değildir. Eğer bu özürlü kişi, işyerine ulaşmak için engeller aşmak zorunda kalıyorsa, işyeri dışında, toplumsal yaşam içinde çeşitli olumsuzluklar ve riskli koşullar altında kalıyorsa, işyeri sınırları içinde bu kişiye yönelik olarak ortaya koyduğunuz uygulamalar boşa gitmiş olacak ve çalışma saatleri dışında geçireceği kaza ve/veya hastalıkların yükü de çalışma ortamına yansıyacaktır. Risk gruplarına yönelik oluşturulacak sosyal politikalara bütüncül yaklaşımın gerekliliğini anlatan diğer bir örnek, işyerlerinde çalışan çocuklara yönelik olarak ortaya konulması gereken koruyucu düzenleme ve uygulamaların ancak kısa erimde olumlu sonuçlar getirebileceğidir. Çalışma yaşamında yer alan çocuklara ilişkin oluşturulacak sosyal politikalarda, esas olarak çocukların fiziksel, ruhsal ve sosyal gelişimlerinin çok önemli çağlarında, çalışmak zorunda kalmalarına neden olan etmenlerin etkisini hafifletmek ve/veya bu etmenleri ortadan kaldırmak amaç olmalıdır. Bir risk grubu olarak çocuklara yönelik oluşturulacak uzun erimli sosyal politikalarda, yoksullukla savaş, gelir dağılımındaki eşitsizliklerin giderilmesi, nüfus planlaması, eğitim olanaklarının nicelik ve nitelik olarak geliştirilmesi gibi sosyo-ekonomik etmenlerin göz önüne alınması ve bu politikaların işyerlerindeki çocuklara yönelik oluşturulan koruyucu düzenlemeler ile bir bütün ve tutarlılık içinde olması gerekmektedir. Risk gruplarına yönelik sosyal politikalar kısa erimde, çalışma ve yaşam ortamlarında risk gruplarını koruyucu nitelikteki uygulamaları içerirken, uzun erimde risk gruplarını risk grubu olarak değerlendirmemize neden olan olumsuzlukları giderici yönde ekonomik ve sosyal yaşama yönelik uygulamaları içermelidir.
Risk gruplarına yönelik sosyal politikaların oluşturulmasında ilk aşama risk yönetim sürecinin ortaya konulmasıdır. Risk yönetimi, risk düzeyini azaltmak için gerekli tüm önlem adımlarından oluşan bir süreçtir.
Risk yönetim sürecinin en önemli özelliği ise önceliklemedir. Risk gruplarına yönelik sosyal politikaların oluşumu ve uygulanmasında öncelikleme kıt kaynaklarla (insan gücü, teknik donanım gibi) maksimum faydanın sağlanması açısından önemlidir. Tıpkı sosyal hekimlik felsefesinin, en önemli hastalıklar, bir toplumda en çok öldüren, en sık görülen ve en çok sakat bırakan hastalıklardır kuralında olduğu gibi. Bu kural, risk yönetim sürecinin temel aşaması olan öncelikleme için de geçerlidir. Bu bağlamda önceliklerimiz belirlenirken öncelikle “en”lerin ortaya konulması gerekmektedir. Önceliklemeyi gerekli kılan bir diğer unsur, riskin sonucuna yönelik çalışmalar(tazmin edici felsefe) yapmak yerine, riski görünür kılmak ve bu bağlamda da riskin ortaya çıkmasını önleyici nitelikteki çalışmalar yapmanın çok daha akılcı ve maliyet etkin bir yaklaşım olmasıdır. Riski önlemek, tazmin etmekten çok daha kolay ve rasyonel bir çabadır. Örneğin, özürlülerin rehabilitasyonunda çok önemli bir yeri olan özürlü istihdam çalışmalarının ülkemizdeki ekonomik kriz ve yaygın işsizlik ortamı içinde önemli güçlüklerle karşılaşması, koruyucu düzenlenmelerin, tazmine yönelik çalışmalara üstünlüğünü ortaya koyan en açık örneklerden biridir.
Türkiye’de işçi sağlığı ve güvenliğine ilişkin bir durum değerlendirmesi yaptığımızda, bu alandaki risk yönetim sürecinin öncelikleri şu şekilde ortaya çıkmaktadır:
- Öncelikli kesimler: Küçük ve orta ölçekli işletmeler
- Öncelikli riskler: İş kazaları ve meslek hastalıkları
- Öncelikli gruplar: Çocuklar ve gençler
- Öncelikli alanlar: Madeni eşya imalatı ve tekstil.
- Öncelikli önlemler: İşyerlerinde oto-kontrol mekanizmalarının güçlendirilmesi.
Öncelikli kesimler olarak küçük ve orta ölçekli işletmelerin seçilmesinin temel nedeni, ülkemizdeki işyerlerinin neredeyse tamamına yakın bir kısmının küçük ve orta ölçekli işletmelerden oluşmasıdır. Sosyal Sigortalar Kurumu verilerine göre, 2000 yılında Türkiye’de sigortalı çalıştıran 753.275 işletmenin %98’i 1-50 sigortalı çalıştıran işyerlerinden oluşmaktadır. Bu rakam aslında, ülkemizde işletmelerin ezici bir çoğunluğunun orta ölçekli işletmelerin de ötesinde küçük ölçekli işletmelerden oluştuğunu göstermektedir. Gerek ülkemizde gerekse diğer ülkelerde yapılan araştırmalar, işyeri ölçeği küçüldükçe, işyeri işçi sağlığı ve güvenliği göstergelerinin bozulduğunu göstermektedir. Örneğin, işyerlerinde bir risk grubu olan adölesanların iş sağlığı ve güvenliği üzerine yapılan çalışmalar, bu bulguları destekler niteliktedir. Fişek Enstitüsü’nün 1995 yılında Ankara OSTİM Sanayi Sitesi’nde, “Küçük Çocuk Çalıştıran Küçük İşyerlerinde Sağlık Hizmeti Sunumu Projesi” çerçevesinde yer alan 126 işyerinde, çalışma koşullarının değerlendirmek amacıyla yaptığı araştırmada da benzer bulgulara ulaşılmıştır. Araştırmada, Avrupa Konseyi İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Komisyonu tarafından çalışma koşullarına ilişkin geliştirilmiş on ölçüt kullanılarak küçük işletmelerin işçi sağlığı ve güvenliği açısından başarısı 5 tam puan üzerinden değerlendirilmiştir. Tablo1 ve 2’deki sonuçlar küçük ölçekli işletmelerin işçi sağlığı ve güvenliği açısından oldukça riskli alanlar olduğunu ortaya koymaktadır.
Tablo1. Küçük İşyeri İşçi Sağlığı Göstergesinin İşyeri Büyüklüğüne Göre Dağılımı
|
Küçük ölçekli işletmelerin öncelikli kesimler arasında yer almasının nedenleri, küçük işletmelerin finansal kaynak sıkıntısı ve rekabet ortamında, işçi sağlığı ve güvenliği uygulamalarına bütçe ayırma güçlüğü, küçük ölçekli işletmelerde sendikalaşma oranının çok düşük ya da hiç olmaması, işçi sağlığı ve güvenliği mevzuatının, işyeri hekimi, işçi sağlığı-iş güvenliği kurulları gibi işçi sağlığını ve güvenliğini koruyucu ve geliştirici nitelikteki kurumlar için en 50 işçi çalıştırma yasal koşuluna küçük işletmelerin sahip olmaması nedeniyle böyle bir yükümlülük altında olmamaları dolayısıyla da işyerlerinde işçi sağlığı ve güvenliği açısından çok önemli bir yere sahip olan oto-kontrol mekanizmalarının bulunmamasıdır.
Tablo2:İşyeri İşçi Sağlığı İş Güvenliği Alt-Göstergelerinin İşyeri Büyüklüklerine Göre Dağılımı
Alt-göstergeler | İşyeri | Büyüklüğü |
1-5 | 6+ | |
Çalışma ortam koşulları | 2,942 | 3,115 |
İşyeri makine araç-gereçleri | 2,757 | 2,835 |
Ergonomik koşullar | 2,128 | 2,346 |
Uyarıcı işaret tabelalar | 1,785 | 1,890 |
Havalandırma | 2,600 | 2,917 |
Yangın riski ile ilgili önlemler | 3,042 | 3,219 |
Kişisel hijyen koruyucuları | 2,485 | 2,758 |
İlk yardım | 1,514 | 1,989 |
Kişisel koruyucular | 1,957 | 2,406 |
İşveren tutumu | 2,157 | 2,373 |
Genel Değerlendirme | 2,347 | 2,572 |
İşyeri Sayısı | 35 | 91 |
Küçük işletmelerde öncelikli riskler, iş kazası ve meslek hastalıklarıdır. Ülkemiz iş kazaları açısından dünyanın önde gelen ülkeleri arasında bulunmaktadır. SSK İstatistiklerine göre, 2000 yılında ülkemizde kayıtlara geçen 74.847’i iş kazası olmuştur. Bir takvim yılında çalışılan 1.000.000 iş saatinde toplam olarak 7.36 kaza olmaktadır. Başka bir deyişle iş kazası sıklık hızı ülkemizde 2000 yılı itibariyle 7.36’dır. 2000 yılı Eylül-Ekim-Kasım-Aralık döneminde bu hız 15.45 olarak saptanmıştır. Kazaların %70’ni aşkın kısmı ise 50’den az işçi çalıştıran iş yerlerinde olmaktadır. Ülkemizde iş yerlerinde bir yılda 74.847 iş kazası olmasına karşın, 803 meslek hastalığı saptanması ise Türkiye’de meslek hastalıklarının olmadığını değil, görünmediğini başka bir deyişle aranmadığını ifade etmektedir. Söz konusu veriler, sadece kayıtlı işletmelere ait verilerdir. Kayıt dışı sektörde yer alan işletmelerinin ve/veya işçilerin sayısı göz önüne alınınca, gerçekte iş kazaları ve meslek hastalıklarının sayısının çok daha fazla olduğu görülecektir.
Küçük işletmelerde öncelikli risk grupları olarak çocuklar ve gençlerin seçilmesinin nedeni ise, çocukları çalıştıran işyerlerinin, çalıştırmayanlara oranla işçi sağlığı ve iş güvenliği göstergelerinin daha düşük olmasıdır. Tablo. 3’deki rakamlar incelendiğinde, çocukların çalıştırıldıkları ortamların, onları yetişkinlere oranla daha büyük bir risk altına soktuğu görülmektedir.
Tablo.3. Küçük İşyerlerinin İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Alt-göstergelerinin Çocuk Çalıştırıp Çalıştırmadıklarına Göre Dağılımı
|
Kaynak: Taşyürek,M ve Fişek,A.G, “Çocuk Çalıştıran İşyerlerinde Çalışma Koşulları Üzerine Bir Araştırma”, Çalışma Ortamı, Eylül-Ekim 1995, Sayı:22,s:16.
Öncelikli alanlar olarak madeni eşya ve dokuma sanayinin seçilmesinin temel nedeni ise, ülkemizde 2000 yılında meydana gelen 74.703 iş kazasının 8.703’nün metalden eşya yapımında, 6.895’nin ise dokuma sanayinde meydana gelmiş olmasıdır. Bu iki sektör, iş kazaları sıralamasında ilk iki sırada yer almaktadır.
Küçük ölçekli işletmelerde öncelikli önlemler olarak oto-kontrol mekanizmaları kurulmalıdır. İşyeri ölçeğinin küçülmesi, özellikle sağlık-güvenlik hizmetlerinden yararlanmayı güçleştirmektedir. Küçük işletmelerin işçi sağlığı ve güvenliği alanında tek başlarına yapamadıklarını, ortak sağlık-güvenlik birimleri aracılığıyla yapmaları düşünülebilir. Ancak bu noktada, yalnız bırakılmışlık ve ortaklaşa çalışma ve örgütlenme anlayışının olmaması bir çok sorun yaratmakla birlikte, bu hizmetleri onlara götürecek toplumsal odakların oluşturulması, bu sorunları çözüme kavuşturacak uygulamaları da beraberinde getirmektedir. Ülkemizde küçük sanayi sitelerinde işçi sağlığı ve güvenliği birimi örneklerinden biri olan Fişek Enstitüsü’nün uyguladığı model de böyle bir anlayışın ürünüdür.
İşyerlerinde işçi sağlığı ve güvenliğine ilişkin oto-kontrol mekanizmaları çerçevesinde yapılması gerekenler ise şu şekilde sıralanmaktadır:
Sürekli ve gelişen risk analizlerinin yapılması
Tehlike odaklarının belirlenmesi
Bu tehlike odaklarına yönelik öncelikle koruyucu nitelikli önlemlerin alınması
Tehlikelere karşı sürekli olarak risk gruplarının ve işletme sahiplerinin eğitilmesi
Bu çalışmaların tek bir işyeri ve sadece işyeri düzeyi ile sınırlı kalmaması gerekir.
Tüm bu çabalar, farklı disiplinlerden gelen uzmanların, bir arada ve eşgüdüm içinde takım ruhu ile çalışmasını gerekli kılmaktadır. İşçi sağlığı ve iş güvenliği bir takım oyunudur. Ulusal düzlemde politikaların oluşum uygulama ve denetiminde sosyal taraflar, devlet ve hükümet dışı kuruluşlar bu takım oyunun temel aktörleridir.
İnsan yaşamı bir bütündür. Bu bütünlük, risk gruplarına yönelik koruyucu nitelikteki uygulamaların sadece işyeri ve yakın çevresi ile sınırlı kalmasının sığlığını ve olanaksızlığını beraberinde getirir. Bu nedenle, risk gruplarına yönelik, yukarıda ayrıntılı biçimde değindiğimiz işyerlerindeki koruyucu düzenlemelerin, toplumsal ve ekonomik yaşam içinde bu gruplar için oluşturulan sosyal politikalar ile tam bir uyum ve bütünlük içinde olması gerekir.
———————
1 Akbulut, Turhan, İşçi Sağlığı Prensip ve Uygulamaları, Genişletilmiş İkinci Baskı, Sistem
Yayınları,İstanbul,1994.
İşyeri Hekimliği Ders Notları, Türk Tapipleri Birliği Yayını, Birinci Basım,Ankara,1996.
2 Fişek, A.Gürhan, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliğinin Temel İlkeleri, http://www.isguvenligi.net
3 Kurppa,K ; ve Riala Ritta, “The Workplace Survey as part of workplace risk assessment”, Asian-Pasific
Newsletter on Occupational Health and Safety, Vol:8, No:1, 2001, p:4-7.
4 Fişek, Nusret H, Halk Sağlığına Giriş, Hacettepe Üniversitesi-Dünya Sağlık Örgütü Hizmet Araştırma ve
Araştırıcı Yetiştirme Merkezi Yayını No:2, Ankara,1985.
5 Sosyal Sigortalar Kurumu, 2000 Yılı Çalışma Raporu.
6 NIOSH, Protecting Youth at Work, 1998.
7 Taşyürek,M ve Fişek,A.G, “Çocuk Çalıştıran İşyerlerinde Çalışma Koşulları Üzerine Bir Araştırma”, Çalışma Ortamı, Eylül-Ekim 1995, Sayı:22,s:15-23.
8 SSK İstatistik Yıllığı 2000.
9 Age,s:115.
10 Fişek, A.G, “Küçük Sanayi Sitelerinde İşçi Sağlığı İş Güvenliği Birimi: Fişek Modeli”, Çalışma Ortamı Eylül-
Ekim 1995 Sayı:22, s:5-14.