27 Mayıs 2002
Türkiye’nin çalışan çocuklarla ilgili girişimleri 1979’da Uluslararası Çocuk Yılı dolayısıyla başlamıştır. 1979’da kurucularının da katıldığı bu süreç içerisinde, Fişek Enstitüsü 1984’ten sonra sanayide çalışan çocuklar üzerine çalışmalarını yoğunlaştırmıştır. “Çalışan Çocukların Mediko Sosyal Sorunları” başlıklı araştırmamız, hem içerik ve hem de yaygınlığı açısından, en geniş ilk çalışan çocuk araştırması olmuştur.
1982 yılından başlayarak çocukların yoğun olarak çalıştırıldıkları küçük sanayi sitelerinde işyeri ortak sağlık-güvenlik birimi oluşturma çalışması, yalnızca ülkemizde değil; dünyada da ilk en geniş kapsamlı çalışma olmuştur. O kadar ki, Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri Konferansı’nda (Habitat II, İstanbul 1996) En İyi Uygulamalar Sergisi’ne seçilmiş; T.C.Cumhurbaşkanlığı Takdir Belgesi kazanmıştır. Giderek “Fişek Modeli” adını alan bu çalışma, 1992-1997 yılları arasında ILO/IPEC katkısı ile önemli bir sıçrama yapmıştır.
Bugün Fişek Enstitüsü, sanayide ve hizmet sektöründe çalışan çocuklar için model çalışmalarını, sürekli çeşitlendirmekte ve geliştirmektedir. Bu çabaların sergilendiği Çalışma Ortamı dergisi ve web sayfaları çok geniş kesimlere ulaşmakta; dünyanın dört bir köşesinden izlenebilmektedir.
Ülkemizde çeşitli kurumlarda, çalışan çocuklarla ilgili özverili çalışmalar yapanları biraraya getiren girişimler yeni değildir. 1989 yılında Devlet Bakanlığı tarafından başlatılan çalışmalar, “1990’lı Yıllarda Çocuk Politikaları”nı tartışan ve bunu bir belgeye bağlayan komisyonlar, Cumhurbaşkanı’nın katıldığı büyük bir konferansla kamuoyuna duyurmuşlardır.
Çalışma ve Sosyacl Güvenlik Bakanlığı’nca hazırlanan “Çocuk İşçiliğinin Önlenmesi İçin Zamana Bağlı Politika ve Program Çerçevesi Taslağı”nda yer alan, Türkiye’deki çalışan çocuklarla ilgili çalışmaları 1990’da başlatan ifade, bu bakımdan düzeltilmelidir.
“Politika ve Program Çerçevesi” projesinin oluşum sürecindeki ilk tartışmalarda da söylediğimiz gibi, Türkiye bu alanda zengin bir deneyime ve “ulaşılabilir hedefler” seçildiğinde bunlara başarabilecek kurumsal alt yapılara sahiptir. Bu alt yapı, Türkiye ILO/IPEC Programları Ülke Raporu (1998) ve incelediğimiz metinde (2002) görülebilmektedir.
Ayrıntılara inilmeksizin bu Taslak metnin 7 noktada önemli yetersizlikler içerdiği görüşündeyiz :
-
Eylem Planı’nda sokak çocuklarına öncelik tanınması yanlış bir seçimdir. Bu önceliği ele veren en önemli tutamaklar, alınması gerekli önlemlere tanınan yer ve ayrıntılandırmadaki ustalıktır. Buna karşın başta sanayide çalışan çocuklar olmak üzere, tarımda ve evde çalışan çocuklara yönelik önlemler hem oldukça kısa ve hem de yetersiz formüle edilmiştir. Ancak sokak çocuklarına öncelik verilmesinde, sanayide çalışan çocukların arka plana itilmesinde, teknik gerekçeler değil; oy kaygıları ve Türkiye’nin turistik imajı etkili olmuştur.
-
“Kurumların Çocuk İşçiliği ile Mücadelede Görev Tanımları” verilirken, raporda, 12 sayfa devlet kuruluşlarına; 1,5 sayfa işçi-işveren sendikaları ile esnaf-sanatkarlar konfederasyonuna ve yarım sayfa STK’lara ayrılmıştır (s.56-71). Buradaki dengesizlik “Politika ve Program Çerçevesi”nin yaklaşımını da ele vermektedir. Buna bir ulusal program değil, hükümet programı olarak bakmak gerekir. STK’lara ayrılan yarım sayfa da bugüne değin ülkemizdeki STK deneyimini yansıtmaktan uzak olup; STK’ların çağdaş uygarlık düzeyini yakalamadaki işlevlerini tanımayan kişilerce kaleme alındığı anlaşılmaktadır (örneğin STK’lara yoksul ailelere ve çocuklara doğrudan yardım etmeleri önerilmektedir. Bu yıllardır söylenen “balık vermek, balık tutmasını öğret” yaklaşımına da terstir.
-
“Mevcut Kurumsal Yapıların Güçlendirilmesi”nde bugüne değin önemli görevler üstlenmiş ve özverilerde bulunmuş olan STK’lar unutulmuştur (s.47). Ek.1 Eylem Planı ile birleştirildiğinde, STK’lara yalnızca kamuya destek olmak “seçeneğini” sunan, ve kaynak kullanımında “hep bana” diyen bir kamu yaklaşımı ortaya çıkmaktadır. Bu yaklaşımın yerine, bu alanda çalışan STK’ların bir platformda çabalarını bütünleştirmelerini öngören bir “kurumsal yapı güçlendirilmesi” öngörülebilirdi. Duyarlılık arttırıcı etkinliklerde de (s.48), STK’ların adı anılmamıştır. Sözgelimi, dergi, broşür, poster ile ulaşılacaklar sayılırken, çok önemli bir öncelik olan “STK gönüllülerinin” eğitimi unutulmuştur. Toplum katılımının arttırılmasında, STK’ların toplantılara doğrudan ya da dolaylı katılan ögeler olarak görülmektedir. Buna karşın toplum STK’lar aracılığı ile sürece katılabilir.
-
“Çocuklarının Sağlıklarının Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması” (s.52) konusunda, somut ve doğrudan çocuklara ulaşan eylem programları üzerinde durulmamaktadır. İş teftişinin geliştirilmesi, eğitim, kamuoyunun bilgilendirilmesi, rehabilite çalışmaları … Bunların hiçbiri, çalışma koşullarını doğrudan etkilemez. İşyeri ortak sağlık güvenlik birimleri ve destek hizmetlerinden sözedilmeliydi.
-
“İzleme ve Değerlendirme Göstergelerinin Oluşturulması”nda (s.55), aşağıda saydığımız başarı ölçütlerine de yer verilmeliydi:
-
18 yaş altı iş kazaları sıklık ve ağırlık oranlarındaki farklılıklar
-
18 yaş altı çocuk çalıştıran ve çalıştırmayan işyerlerindeki çalışma koşulları arasındaki farkın kapanması,
-
18 yaş altı çocuklarda meslek hastalıklarının (sözgelimi gürültüye bağlı işitme kayıplarının) yokedilmesi
-
Çalışan kızların, evlendikten sonra iş yaşamında tutunma oranlarında gelişmeler.
-
Ek-5’te Danışma Kurulu’nun bileşimi ele alınırken, ILO ve UNICEF temsilcilerinin sayılmış olması uygun değildir Ulusal düzeyde kuruluşların katıldığı bir kurula, uluslararası düzeyde örgütlerin temsilcilerini üye yapmak anlamına gelir (Bu durumda AB temsilcilerinin de davet edilmesi gerekir). STK’lar yalnızca bir grup adı olarak anılmaktadır. Fişek Enstitüsü, MEKSA, TKV vb yıllarını bu yola vermiş STK’ların adları özel olarak belirtilmelidir. Halbuki bu konudaki birikimleri tartışmalı olan Bağ-Kur, YODÇEM gibi kamu kurumları da özel olarak belirtilmiştir.
-
Ulusal Programın uygulanması dikkate alınarak yeniden düzenlendiği belirtilen Ulusal Yönlendirme Komitesi’ndeki (Ek-4) STK temsilcisinin çıkarılmış olduğunu hayretle görmekteyiz. Buna karşın, bu alanda hiçbir alınteri ve ilgisi olmayan Diyanet İşleri Başkanlığı temsilcisinin yer almasını ise anlayamamaktayız.
Bu değerlendirmemizin ışığında, “Çocuk İşçiliğinin Önlenmesi İçin Zamana Bağlı Politika ve Program Çerçevesi”nin esas olarak devlet dairelerine yol göstermek için yayınlandığını; bu Çerçeve’nin STK’lar dolayısıyla toplum katılımı açısından yarar sağlayamayacağı görüşümüzü sizlerle paylaşmak isteriz. Saygılarımızla.
——————————
1 Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından düzenlenen “ÇOCUK İŞÇİLİĞİNİN ÖNLENMESİ İÇİN ZAMANA BAĞLI POLİTİKA VE PROGRAM ÇERÇEVESİ” konulu toplantıya “Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı” tarafından sunulan rapor (27 Mayıs 2002, Ürgüp).