7 – 13 Eylül 2003, Burhaniye – Ören

Denizi hiç görmemişlerdi. Yaşadıkları kentten hiç bu kadar uzaklaşmamışlardı. Ama en önemlisi hiç bu kadar uzun kendilerine ayrılmış zamanları olmamıştı. 17 içanadolu çocuğu, çalıştıkları işyerlerinden ve ailelerinden izin alarak, bizlerle nimetleri (deniz, kum, güneş ve serbest zaman) paylaşmak üzere yola düştüler.

Burhaniye-Ören Efem Tatil Köyü’ne vardığımızda gün yeni doğuyordu. Yeşillikler arasından denizi gördüklerinde çalışan çocuklar-gençlerimiz ayrı bir dünyaya geldiklerini farkettiler. Tatil köyünün her yerini,her köşesini öğrenmek istiyorlardı. Ama ilk öğrenecekleri yer odaları olacaktı. İkişer ikişer kalacaklardı ve kendilerine birer oda arkadaşı seçmeliydiler. Zaten otobüs yolculuğu boyunca, kendilerine birer yol arkadaşı seçmişlerdi. Genellikle yol arkadaşları, oda arkadaşları oldular. Erkek çocuklar bir blokta, kız çıraklar ayrı blokta; spor eğitmenleri ile vakıf sorumluları da koridorun başındaki odalarda.

Açık büfe kahvaltı ile başlayan tatilin ilk gününde, havuz-deniz arasında mekik dokundu. İlk gün bir öğrenme ve kendini sınama telaşı vardı. Çocukların çoğu bu inadı tatilin sonuna kadar sürdürdü. Ama erkenden havlu atan, su ile savaşını sürdürmeyen 2 kişi oldu. Onlar anlaşılan, suyu içmek ve kullanmakla yetinecek.

Kızların spor eğitmeni Arzu Uyar, bir sporcu. 400 metre engelli koşuda Türkiye Şampiyonu. Bu yarışı 58,62 saniyede tamamlıyor. Ama çalışan kızlarını kalbini ve dostluğunu kazanmada da en az bu kadar hızlı. Gelecek yıl onu Olimpiyatlarda seyredebilmek için hepimiz can atıyoruz. Ona yarışlarında güç, enerji ve moral diliyoruz.

Erkeklerin spor eğitmeni Aktan Akıner. O da spor geçmişi olan ve sporda yüksek öğrenim görmüş, dost canlısı bir insan. Bu özellikleri ile erkek çırakların da dostluğunu hemen kazandı. “Aktan abi aşağı, Aktan abi yukarı”. Tek tek onlarla yüzebilmeleri için, hatta stil kazanarak yüzmeleri için uğraştı. %80 de başardı.

Tatil köyündeki yaşantı yalnızca yüzme ile sınırlı değildi. Hergün oynanan Bingo (tombala), kazanılan armağanlarla daha da heyecanlı ve çekici hale gelmişti. Gönüllülerimiz haftalarca önceden özenle seçtikleri armağanları, tek tek süslü kağıtlarla ve sevgiyle kaplamışlar, hazır etmişlerdi.

Voleybol, yakan-top, ip atlama, satranç oynama, okey oynama en çok ilgi çeken ve eğlendiren oyunlardı. Zaman zaman birlikte oynansa da, oyunlar çoklukla kız ve erkekler ayrı gruplar halinde gerçekleşti. Aile planlamasından, ev içi rol dağılımına kadar; sağlıktan, bağımsız kişilik oluşumuna kadar bir çok konuda söyleşiler yapıldı.

Tüm çocuklar uzaktan Yunanistan’ın (Sakız adası) ışıklarını görünce çok şaşırdılar. Türkiye’den başka ülkeyi uzaktan da olsa görmemişlerdi. Motora bineceklerini öğrenince çok heyecanlandılar; denizin üzerinde nasıl gidilebileceğini hayal edemediler; korktular. Ama denize açılıp, küçük küçük koyları, tavşanların kaynadığı adaları keşfettikçe sevinçten çılgına döndüler; kendilerini sulara attılar.

Bu tatil amacına ulaştı; hem onları mutlu etti, hem de ufuklarını genişletti. Şimdi onlar çok farklı çocuklar… Darısı başka çalışan çocukların başına.


ÇIRAKLARIN YAZ KAMPI – GİDİŞ DÖNÜŞ

GİDİŞ

Bugün 6 Eylül Cumartesi. Akşama yolculuk var. Bu yıl da Ören’e Efem Tatil Köyü’ne gidiyoruz. Bu güzel tatil köyünü bence herkes görmeli. Sahiplerinin ve çalışanlarının sıcacık ilgisi, çocukları sevgiyle karşılamaları bizi bu yıl da oraya çekti.

Kamil Koç Otobüsleri yetkilileri her zamanki gibi bize inanılmaz kolaylıklar sağladı, indirimler yaptı, üç çocuğumuzun bilet parasını kendileri karşıladı. Kamil Koç Otobüsleri yetkililerine çok teşekkür ediyoruz.

Evet, akşama yolculuk var. Vakıf gönüllülerimizle birlikte harıl harıl çalışıyoruz. Hazırlıklar günler öncesinden tamamlandı. Ama son bir kez gözden geçirmek gerek:

– Çocukların mayoları, havluları
– Tamam.
– Şortlar, diş macunları, diş fırçaları
– Tamam.
– Oyunlarda dağıtılacak armağanlar
– Hepsi paketlendi.
– İpler, masa tenisi topları, raketler, voleybol topları, yüzme tahtaları, basket topu, tombala
– Torbalara kondu.
– İlaçlar, yara bantları, tentürdiyot
– Kondu.
– Çocuklar işyerlerinden çıkıp gelecekler hepsi aç. Sandviç için kaşar peyniri ve salam alındı mı?
– Yarım saat sonra hepsi gelecek.

Boş sandviçler geldi. 30 peynirli, 30 salamlı sandviç yapıp,ikişer ikişer sardık, torbalara koyduk. Birlikte üretmenin güzellikleri, başarıyı paylaşmanın mutluluğuyla erkenden işleri bitirdik. Erkek çıraklarla Vakıf’ta, kız çıraklarla Kamil Koç’un Menekşe Sokak’taki terminalinde saat 19.00’da buluşacağız. Ama erkekler iki saat öncesinden Vakfa teker teker gelmeye başladı. Kimi tek başına geldi, kimini patronu, kimini de babası getirdi. “Biz Kızılay’ı hiç bilmiyoruz; ya bulamazsak diye erkenden geldik” dediler.

Saat ilerliyor, bir çocuk eksik. Telefon çalıyor. Açıyoruz, telaşlı bir annenin sesi:
– Oğlan ateşler içinde yatıyor. İki kez kalktı, başı döndü düştü. Gideceğim diyor. Laf dinletemiyoruz. Sen bir konuşsan.
Çocuk telefonda ağlıyor, “beni de götürün” diye. Ama sesi soluğu zor çıkıyor. Daha ondört yaşında; önümüzdeki yıl götüreceğimize söz veriyoruz. İçini çeke çeke “söz ama, söz değil mi?” diyerek kabulleniyor durumu.

Erkek çırakları Vakıf’ta, spor eğitmeni abileri Aktan ve Vakıf gönüllümüzle bırakıyoruz. Sporcu ablamız Arzu ve Vakıf gönüllümüz Mürşide Mahmutoğlu ile birlikte, kız çocuklarıyla buluşmak için Menekşe Sokak’a koşuyoruz. Kız çıraklar da erkenden gelmişler. Anne babalar, abiler etrafımızı sarıyor. Biri kolumdan çekiştiriyor; “Benim adım Sevgi. Bu da babam..” Sevgi’yi çok arayıp, bulamamıştık. Sonunda bir numara elimize geçmişti. Meğer amcasının eviymiş. İş telefonunu ev telefonunu istemiştik; vermemişlerdi. Biz de Vakfı ve ev telefonumu bırakmıştık. Ama bir gün öncesine kadar hiç ses çıkmadı. Dün gece 23.30’da telefon çaldı; “Ben Sevgi. Amcamlar az önce sizin telefonunuzu verdiler. Ne olur beni de götürün!” diyen Sevgi’ydi bu. Babasına izin dilekçesini imzalattım. “Oh” diye derin bir nefes aldı; neşeyle öteki kızların yanına gitti.

Servis gelmek üzere. Kızları sayıyorum iki eksik var: Sümbül ve Telsime. Servisi biraz bekletiyorum. Ama gelen giden yok. İçim acıyor yine. Vakıf gönüllümüz Jale Şengül’e telefon ediyorum. O pazartesi günü araştırıp neden gelemediklerini anlatıyor:

  • Sümbül’ün patronu sabah Jale hanımı karşısında görünce, nasıl rahat gitmişler mi?” diye soruyor. Çocuğun gelmediğini öğrenince de ne yapacağını şaşırıyor. Araştırıyor: Tatile gidileceği gün, Sümbül, eşyasıyla işyerine gidiyor; patronu cebine harçlık koyuyor; Sümbül neşe içinde uğurlanıyor. Ama sokağa çıkınca babası karşısına dikiliyor ve onu alıp eve götürüyor. Hayatında ilk kez tatil yapacak olan Sümbül’ün mutluluğunu, neşesini, alıp giden babaya nalet okuyorum.

  • Telsime’ye gelince… Telsime’nin anne ve babası, o ve dört kardeşi çok küçükken ölmüş. Kardeşlerin her birini aileden biri almış. Telsime de babaannesiyle kalmış. Tatile götüreceğimizi öğrendiği zaman tasalı yüzünün bir an aydınlandığını görmüştük. Bizim de içimiz aydınlanmıştı. Hareketimizden iki gün önce, Telsime’nin işyerine gittik; İşyeri sahibi “Bir haftadır işe gelmiyor. Babaannesi öldü” diyor. Telsime’yi bulamadık. 15 yaşında gözleri acı dolu küçük bir çocuk Telsime. Tek dayanağı babaannesi de gidince ne yapmış olabilir? Jale hanım onu da araştırıyor ve haber geliyor: Telsime evlendirilmiş.

DÖNÜŞ

Nefes nefese, dolu dolu yaşanan bir hafta bitti. Voleybol, yakantop maçları yapıldı; ipler atlandı; tombalalar çekildi; motor gezileri yapıldı; yüzme öğrenildi; yeni dostluklar kuruldu.

Artık dönüyoruz. Efem Tatil Köyü’nde orada çalışan herkesle tek tek vedalaşıldı. Sahipleri Selami Keskin ve çıraklarımıza dondurma ısmarlama inceliğini gösteren değerli eşiyle de vedalaştık. Çocukların neşeli sesleriyle dolu tatil köyü bizden sonra kapanacak. Sessizliği gelecek yaza kadar sürecek.

Çocuklar da sessiz. Tatil boyunca hepimizi kahkahadan kırıp geçiren tornacı çırağı Hayrettin,
– Cenazede miyiz beyler ve dahi bayanlar
dedi…
Cevap hemen geldi:
– Pazartesi işbaşı.
– Ee.. İşbaşıysa işbaşı. Düşünsenize kime nasip olmuş böyle bir tatil. Kızılay’a bile ilk kez geldik hepimiz. Sonra burada hızımızı alamayıp motorla Yunanistan’a gidiyorduk.

Çocuklar canlandılar yeniden. Motordaki bayrağı sallayan tornacı çırağı Savaş,
– Acaba oradaki çocuklar görmüşler midir bizi?
– Belki de biz böyle tatil yapamadık diye bize imrenmişlerdir bile.

Otobüse doluşuyoruz yine.

Bu yılki çocuklarımız hem çalışmışlar hem okumuşlar. 8 yıllık eğitim bence onlara çok şey katmış. Konfeksiyonda çalışan Hatice ve Büşra, okulda satranç öğrenmiş; amaçları yüksekokula gitmek. Nergiz, ilköğretim okulunu birincilikle bitirmiş. Aile “okutamam, onun getirdiği parayla geçiniyoruz” demiş. Okul müdürü hem aileyi hem patronu ikna etmiş: “Bütün masraflarını ben karşılayacağım” demiş. Nergiz saat 17.00’den sonra açık liseye gidecek. O yüzden sevinçten uçuyor. Meryem yüreğimi kararttı. Sınavını kazandığı, Yenimahalle Fen Lisesi’nin özelliğini bile bilmiyor. Ailesi okul tam gün olduğu, yani çalışıp eve para getiremeyeceği için izin vermemiş.

Çocuklarımızın hepsi birbirinden güzel. Yemeğini anne köpek ve yavrularıyla paylaşan, onlardan ayrılırken “bensiz ne yapacaklar?!” diye gözyaşlarını tutamayan Neslihan’ı; kan görünce bayılan, heyecanlanınca kendinden geçen, ürkmesine karşın denizden çıkmayan Sevtap’ı; bütün gazeteleri okuyan, bizimle ciddi ciddi konuşmalar yapan, kollarını kuşların kanatları gibi çırparak uçmak ister gibi dans eden diş protez çırağı İsmail’i; “üstüne bir şey giy üşüyeceksin” dediğimde, biz şimdiden üstümüze bir şey giyersek kışın o soğuklarda ölürüz” diyen oto tamirci çırağı Fatih’i; köyünden kalkıp Ankara’da iyi bir ahçı olmak için tek başına yaşam savaşı veren Mikail’i ve pazartesi işbaşı yapacak bu güzel çocukları unutabilir miyiz?! Onlar da artık birer Vakıf gönüllüsü. Tıpkı geçen yıllar tatil keyfini yaşayan öteki çırak çocuklar gibi. Kısacası, bu yıl biraz daha çoğaldık. Ankara’ya gelince herkes birbiriyle tekrar buluşmak üzere vedalaştı.

Evet, tekrar buluşacağız. Her yıl olduğu gibi bu çocuklarımız da bir gün vakfın kapısından “Biz geldik” diye girecekler. Çünkü kapımızın, yüreklerimizin onlara hep açık olduğunu biliyorlar.


TEŞEKKÜRLER

Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı, Çırakların Tatil Keyfi 2003 projesinin gerçekleştirilmesinde katkıda bulunan aşağıdaki kişi ve kuruluşlara teşekkür eder :

  • Efem Tatil Köyü (Burhaniye – Ören)
  • Kamil Koç Otobüsleri
  • Vakfa gönül verenler
  • Çıraklara hakları olan izni veren işverenler

7 – 13 Eylül 2003, Burhaniye – Ören tatil resimleri için tıklayın.

Bağış yapmak için..!