Prof.Dr.A.Gürhan Fişek
Gelişmekte olan ülkelerin en büyük iki sorunu yoksulluk ve bununla mücadele edecek araçlardan yoksunluktur. Araştırmalarımız, çocukların erken yaşta çalışma yaşamına atılmasında, ekonomik gereksinmeler ve gelecek kaygusunun en egemen yeri tuttuğunu göstermektedir. Onun için de, kabul edilemeyecek çalıştırma biçimleri (köle ya da köle benzeri uygulamaların tümü, çocuk satışı ya da kiralanması, zorla ya da zorunlu çocuk çalıştırılması, prangalı ya da borç karşılığı bağımlı çalıştırma, çocukların yasa dışı işlerde çalışması ya da bunun önerilmesi, fahişelik, pornografi veya pornografik gösterimlerde çocuk kullanılması, tehlikeli işler vb) bir yana, çocukların büyük bir bölümü çalışmayı kendilerinin istediğini söylemektedirler. Çünkü başka seçenekleri yoktur, çaresizdirler.
Çocukları çalışma yaşamına iten bir diğer etmen, işsizlik ve yeni iş alanlarındaki yetersizliklerdir. Ergin yaşa geldiğinde elde edebileceği, insanca bir yaşama sürmesine elverecek bir ücret sağlayan ve onun sağlığını bozmayan bir işte çalışmak, ne yazıkki, gelişmekte olan ülke çocuklarından pek azı için erişilebilir bir düştür. Biz bunu, “yoksullukla mücadele araçlarından yoksunluk” olarak tanımlıyoruz. Bu mücadelede toplum yardımcı olmadığına göre, birey kendi başının çaresine bakacaktır. İşte erken yaşlardan başlayarak çocuğun yaptığı da budur.
Ama görmediği ve bilmediği bir nokta var: Çalışırken yitirdikleri. En başta çocukluğunu yitirmektedir. Uzayan çalışma
sürelerinde ve iş disiplini içerisinde, büyükler gibi davranmak zorundadır. Yitirdiği, oyun ve arkadaşlıklar yoluyla kişiliğinin ve özgüveninin geliştirilmesi, düş gücünün beslenmesidir.
Çalışma ortamlarında, yetişkinler için öngörülen yaşamsal koşulların bile sağlanmamış olması, çocukların, gürültüye bağlı işitme kayıplarına uğramasına, tozlu-dumanlı ortamlarda akciğerlerinin etkilenmesine, boya, tiner vb maddelerle kan ve sinir sistemlerinden hasarlar oluşmasına, policyclic aromatic hydrocarbonlar genetoxicity oluşmasına neden olmaktadır. Ayrıca küçük-büyük iş kazalarına uğrayarak, bazen kalıcı sakatlıklar meydana gelmektedir. Çocuğun yitirdiği, sağlığıdır.
Ülkemizde özellikle 1979 Uluslararası Çocuk Yılı’nın ardından çalışan çocuk sorununa ilgi yükselmiştir. Özellikle 1992’de ILO desteğiyle, Türkiye ile birlikte 5 gelişmekte olan ülkede daha başlatılan IPEC programı, konunun toplumun tüm örgütlü kesimlerine yayılması ve sahiplenilmesi bakımından önemli bir girişim olmuştur.
Bu çerçevede gerçekleştirilen iki müdahale programı grubu vardır: Bunlardan birincisi, çalışan çocuklara sağlık-sosyal hizmet sunumu ve onların çalıştırıldıkları ortamların geliştirilmesidir. Ykincisi ise, ailelerinin gelir olanaklarının güçlendirilmesi yoluyla, çocuğun çalışma yaşamından çekilmesinin sağlanmasıdır.
Çalışan çocuklara sağlık ve sosyal hizmet sunumunu biz VEFA projesi olarak niteliyoruz. Çünkü toplumun aynı yaşta olan, biri okuyan diğeri çalışan iki grup arasında kaynakların kullanımı açısından adaletsizlik
yaptığını düşünüyoruz. Okuyan öğrencilere aktarılan kaynaklar kadar çalışan
çocuklara da kaynak aktarmanın bir vefa borcu olduğunu söylüyoruz. Bu kaynak aktarımı için de, FİŞEK modeli çerçevesinde gerçekleştirilecek bir sağlık – sosyal hizmet sunumunu öneriyoruz.
Ailelerinin gelir olanaklarının güçlendirilmesi konusunda özellikle kırsal alanda yapılan çalışmalar vardır. Aileyi ve çocuğu köyden koparmayarak, orada yeni tarımsal iş alanları oluşturulmakta ve ücretli çocuk emeği gereksizleşmektedir.
Yalnızca Türkiye’de değil, diğer gelişmekte olan ülkelerde de çalışan çocuklara yönelik müdahale modelleri denenmektedir. Ancak, şu ilke hemen her yerde kabul görmüştür: “Çalışan çocukları bir çırpıda çalışma yaşamından uzaklaştırmak olanaksızdır; yapılması gereken bir yandan onları çalışma yaşamında korurken, öte yandan uzun erimde çocuk emeğini gereksizleştirecek önlemlerin alınmasıdır.”