Kırım’da Çalışma Yaşamında Çocuklar

Uriye Mustafayeva

KIRIM’A GENEL BİR BAKIŞ

Kırım-Ukrayna’ya bağlı özerk bir cumhuriyettir. Nüfusu 2.600.000 kişidir. Bunun %67’si Rus, %22’si Ukrayna’lı ve %10’u Kırım Türkleridir. %1’i ise diğer milletlerdir (Karaim, Kırımçak, Yahudi, Ermeni vs.) Kırım’ın yüzölçümü 27.000 km2. Kırım’da üç dil konuşulur: Rusça (hükümetçe kabul edilen resmi dil), Ukraynaca ve Tatarca (Kırım Türklerinin dili).

Başlıca gelir kaynakları : Tarım, turizm, madenciliğe dayalı sanayi ve balıkçılık. Yeraltı kaynakları : Kömür, demir, alçı taşı. Kırım’ın iç bölgelerinde tarım yaygındır. Ağırlıklı olarak ayçiçeği, mısır ve buğday yetiştirilir. Ayrıca parfüm yapımında kullanılmak üzere çiçek yetiştirilir.

ÇOCUK ÇALIŞMASI

Bir çocuğu nerede görmek istersiniz? Herhalde yanıtınız parkta oynarken ya da okulda dersine çalışırken olacaktır. Kırım’a geldiğiniz zaman, ne yazıkki, farklı bir manzarayla karşışabilirsiniz. Pazarda bira, çikolata, sigara satan ya da bir kasabın bahçesinde çalışan çocukları görürseniz şaşırmayın. Burada çocuklar çalışma yaşamına ne yazıkki erken atılırlar.

Tabii bu her zaman böyle olmamıştır. Bir rejimin iyi ya da kötü olduğunu söylemek güçtür. Bu tartışmalı bir durumdur. Ancak Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra çocukların durumlarının değiştiği kuşkusuzdur. Kötü yönde değiştiği de bir gerçektir. Artık Kırım’daki çocukların çoğu çalışmak zorunda kalıyor. Kimisi mevsimlik, kimisi okuldan sonra, bazıları ise sürekli olarak okulu bırakıp çalışırlar. Bütün bu değişiklikler neden meydana geldir? Bu soruyu yanıtlamaya çalışalım.

Bence en önemli ve büyük etken rejim değişikliğidir. Bu çok geniş bir konu. Ancak kısaca şunu diyebiliriz ki, sosyalizm genel bir tembelliğe yol açıyordu. Sosyalizmin ana fikirlerinden biri, “Herkese iş, ücretsiz sağlık hizmetleri ve eğitim”. Yani bir fabrikada bir işçinin yapabildiği işi üç kişi yapardı. Aynı maaşı alır ve işin kalitesine pek bakılmazdı. “İşten kaytarırsam, yine de maaşımı alırım. Niye kendimi zorlayayım? Nasılsa kendim için değil devlet için çalışıyorum” düşüncesi yaygındı. Ancak özel mülkiyete geçiş her şeyi değiştirdi. Artık eskiden üç işçinin çalıştığı yerde bir işçi çalışmaya başladı. Bu iş için bu üç işçinin en iyisi seçildi. Aynı zamanda seçilen işçi daha yüksek maaş almaya başladı. Diğer ise ise işsiz kaldı. Böylece bu işsizliğin nedenlerinden biri haline geldi. İşsizlik ise çocuğu çalışma yaşamına isten nedenlerden biri oldu. Babası ve annesi evi geçindiremeyince çocuk da çalışmak zorunda kaldı. Çocuklar bu farklı şekillerde gerçekleştiribiliyor. Kimileri çalışırken, kimileri de hırsızlık yapıyor.

İşsizliğe yol açan nedenlerden biri de Kırım Türklerinin vatanlarına dönmelerine izin verilmesidir. 1945 yılında sürgün edilen Kırım Türkleri, 1987’den başlayarak Kırım’a dönmeye başladılar. Bir kaç yıl içinde 250 bin kadar insan Kırım’a geldi ve nüfus büyük ölçüde arttı. Eskiden olsa bütün bu insanlara bir iş bulunur, konut verilirdi. Belki düşün maaşlı bir iş olurdu ama, ellerine en azından bir gelir geçerdi. Ancak bu değişen koşullarda insanlara yalnızca arsalar dağıtıldı, o da herkese yetmedi. Kırım Türkleri şimdi evleri inşa etmekle meşgul. Ya ekmek paraları? Bu rolü yine çocuklar üstlenmek zorunda. Ne yazıkki, Kırım’daki çalışan çocukların çoğu Kırım Türküdür.

Rejimin değişmesi, ülkede “zengin-yoksul” farkı da yaratmış oldu. Eskiden herkesin maddi durumu aşağı yukarı aynıydı. Tabii bazı mesleklerde çalışanlar (doktor, öğretmen, yüksek memur vs) daha fazla gelire, toplum içinde daha çok saygınlığa sahipti. Şimdi ise aydın-işçi ikilisinin yerini zengin-yoksul ikilisi almış bulunuyor. Kapitalizm yolunda ilerleyen bir ülkede zengin-yoksul arasındaki uçurum gittikçe açılır. Bu doğal olarak, çocukları da etkiler. Maddi durumu daha iyi olan arkadaşlarında gördükleri bazı şeylere sahip olmayı isteyen çocuklar bunları ancak hırsızlıkla ya da çalışarak elde edebilir. Özellikle dış ülkelere açılmasıyla yabancı malların ülkeye girmesi önemli bir etkendir. Yabancı mallar yerli mallara göre daha renkli, daha çekici ve daha kalitelidir. Bunlar büyükler için olduğu kadar, çocuklar için de albenilidir. Ama aynı zamanda çok daha pahalıdırlar.

Bu değişiklikler, düşünme şeklini de belirlemiş oldu. İnsanlarda para kazanma hırsı oluşmaya başladı. Bu hem büyükler için hem de çocuklar için geçerlidir. Bir başka örnek ise inançlar. Eskiden insanların Parti’ye ve Lenin’e sonsuz güvenleri vardı. Komünist Parti’ye üye olmak büyük bir onur sayılırdı. Parti tarafından iyi kabul edilen şey “iyi”, kötü kabul edilen şey “kötü” sayılırdı. Kişiler “yoldaşları” tarafından kınanmaktan, ayıplanmaktan çok korkardı. Cezaların en korkuncu ise Parti’den çıkarılmaktı. Çocuklara baktığımız zaman da aynı şeyi görüyoruz. Sınıf içinde bir toplantıda ayıplanmak, çok onur kırıcıydı. Bu yüzden her çocuğun amacı, Lenin’in gençlere seslendiği bir söylevinde dediği gibi “Okumak, okumak ve bir daha okumak!” olurdu. Peki Sovyetler Birliği zamanında çocuklar çalışmaz mıydı? Çalışırdı. Ama bu çalışma şimdikinden niteliksel olarak tamamen farklıydı. Çocuklar okullarına haftanın altı günü gider ve altıncı günü büyük bir temizlik yapılırdı. Okullardaki sınıflar, sıralar, bahçeler ve okul çevreleri-bunların hepsi öğrenciler tarafından temizlenirdi. Ayrıca her sınıfta 5’er kişilik bir kaç grup oluşurdu. Bunların adı “Yıldız”dı. Her bir “yıldız” için kentin (ya da kasabanın) belli bir sokağı belirlenirdi. Bu sokaktaki yardıma gereksinme duyanlar (yaşlılar, hastalar, çok-çocuklu aileler) haftada bir ziyaret edilirdi. Ziyaretin amacı yaşlıların evdeki hizmetlerine yardımcı olmak, alışverişini yapmaktı. Bu çalışmayı en iyi şekilde yürüten “yıldız” üyelerinin fotoğrafları sınıftaki (ya da okuldaki) özel bir onur tahtasına asılırdı. Bu bir çeşit sosyal yardımdı. Şimdi ise bunların hepsi ortadan kalktı. Herkes kendi bireysel gereksinmelerini karşılamak üzere çalışıyor. Yani çocukların çalışma amacı da değişti. Eskiden yardım amaçlı iken, şimdi karın doyurma amaçlı olmuştur.

Burada bence sosyal güvenlik konusuna değinmenin tam zamanıdır. Çocuk çalışıyorsa bu genelde ailesinin çaresizliğini gösterir. Ya çok-çocuklu aileden gelir, ya nnesi ya da babası çalışmıyordur (işsiz, hasta olabilir), ya da ailede alkolik vardır vs. Bunlar devam ettirilebilir. Ancak gördüğümüz kadarıyla bunlar genelde gelirleri düşük, sosyal yardımlara muhtaç ailelerdir. Sovyetler Birliği zamanında çok güçlü bir sosyal güvenlik sistemi vardır. Ücretsiz sağlık hizmetleri, eğitim, neredeyse tam istihdam… Bütün bunlar varken, çocuğun çalışmasına zaten gerek yoktu. En zor durumda çok-çocuklu, hastası olan ailelerdi. Ama bunlara devlet çok büyük yardımlarda bulunuyordu. Gıda, ilaç yardımı, parasal destek ve hatta ücretsiz tatil bile veriliyordu. Şimdi ise, özellikle bu geçiş döneminde, sosyal güvenlik araçları işlemez oldu. Yardımlar yapılıyorsa da, pek fayda etmiyor, çünkü hiç bir şey için yeterli değildir. Buradaki değişme de çocuğu çalışmaya iten nedenlerden biridir.

Diğer önemli bir konu ise eğitimdir. Bu belki de en önemli konulardan biridir. Konuya ancak şimdi değinmemimizin nedeni bu konunun sadece yukarıda anlattıklarımızın ışığında incelenebilmesidir. Neden mi? Çünkü düşünce değişikliği, vara olan ideolojinin çürütülmesi, eğitimi önemli şekilde etkiledi. Sovyetler Birliği zamanında, insanlar liseyi (10 sınıf) bitirmek zorundaydı. Daha erken meslek edinmek isterse 8.sınıftan sonra mesleki okula gidebilirdi. Liseden sonra insanları %80’i üniversiteye giderdi. 5 senelik üniversiteyi kazanamıyanlar iki senelik meslek üniversitelerine girerdi. Üniversite okumamak eskiden çok ayıptı. Çünkü okumak için bütün olanaklar sağlanırdı. Herkes ücrketsiz eğitilir, ayrıca da burs alırdı. Çocuklar liseyi bitirir bitirmez, yüksek okuma girker ve genellikle çalışmaz, okurlardı. Şimdi ise durum biraz farklıdır. Aydın olmak artık eskisi kadar onur verici değildir. Parası olanlara daha çok saygı duyuluyor. Bu yüzden okuldan sonra çocuklar, okumaya zamanı harcamaktansa para kazanmaya yönelirler. Hem üniversiteyi kazanmak şimdi çok zordur. Bu kuralsızlık döneminde ne yazıkki rüşvet olayı çok yaygınlaştı. Üniversiteyi kazanmak isteyen kişiden açıkça rüşvet istenebilmektedir. Bazıları okumak istese de, üniversiteyi kazanamazsa ve paralı üniversitede okumak için paraları yoksa ister istemez çalışmaya başlar. Bazıları ise eğitim giderlerini karşılayabilmek için çalışır. Böylece eğitimin önemi düştükçe ve maliyeti arttıkça çocuklarda çalışan oranı da artar.

Peki Kırım’daki çocuklar nerede çalışır? Kırım’da çocuklar genelde sokaktaki işlerde boy gösterir. Kırım’da en önemli sektörler: Turizm ve tarım. Turizme bakacaka olursak burada genelde satıcı çocukları görürüz. Bunlar, bir malı daha ucuza alıp deniz kenarına gelip bunu daha pahalıya satarlar. Plajları dolaşır, pazarlara çıkarlar. Tarım sektöründe de çalışan çocuk sayısı yüksektir. Bahçelerin ve tarlaların bir kısmı hala devlete aittir. Çocukların bazıları gece bahçelerden hırsızlık yaparlar; sonra çaldıkları meyveleri ve sebzeleri satarlar. Diğerleri ise gündüzleri gelip devlet için belli bir normu yapıp bir miktar meyveyi (ya da sebzeyi) kendilerine alırlar. Bunları satarlar. Bazı çocuklar ise, pazarda, dükkanda anne ve babalarının yanında ücretsiz işçi olarak çalışırlar.

Genel olarak bakacak olursak, çocukların emeği hem nitel hem de nicel açıdan değişmiştir. Nicel açıdan baktığımızda çalışan çocuk oranının çok önemli ölçüde arttığını görüyoruz. Nitel açıdan ise, çocuklar eskiden çalışsalar bile, bunu çevrelerinin baskısı altında yaparlardı; çevre tarafından ayıplanma korkuları vardı. Şimdi ise çalışma her ne kadar zorunlu olsa da bunu kendileri kabullenerek, bilinçli yapıyorlar. Ne yazıkki, bazıları çocukluğunu yaşayamaz, sürekli ekmek parasını düşünür hale gelirler. Bu kuralsızlık ve belirsizlik döneminin bitiminde bazı şeylerin değişeceğini umut ediyoruz. Bunun için çabalıyoruz.