EIWH 2000 Dublin
European Institute of Women’s Health / info@eurohealth.ie
Key words : Adolescent&Gender, Occupational Health
YASEMİN GÜNAY & OYA FISEK & Prof.Dr.A.GURHAN FISEK MD., PhD.
Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı
AMAÇ
İÇERİK
Ülkemizde yapılan istatistikler, kızlar arasında okur yazarlığın erkeklerden daha düşük olduğunu, üniversiteye devam edenler arasında kızların azınlık olduğunu ve çalışma yaşamında, sigortalı olarak çalışanların da ancak %30’unun kadın olduğunu ortaya koymaktadır.
Ülkemizde ilköğretim zorunludur. Kısa bir süre öncesine kadar 5 yıl olan zorunlu ilköğretim süresi, 8 yıla çıkarılmıştır. İlk gözlemler, daha çok kız çocuklarının 5 yıldan sonra okula gönderilmediğini ortaya koymaktadır. Ülkemizde, 1994 yılı verilerine göre 18 yaşın altında, kayıtlı ya da kayıtsız çalışan çocuk sayısı 4 milyondur.
Aileleri kızlarının ücret karşılığı adolescent çağda çalışmasına sıcak bakmamakta, buna karşın, erkek çocuklarını ilk fırsatta çalışma yaşamına göndermek istemektedirler. Erkek çocukların çalışma yaşamına gönderilmesindeki temel amaç, ekonomik katkıya ek olarak ve ondan önce, onların ivedilikle bir meslek sahibi olmalarıdır. Ama kızlar için böyle bir şey söz konusu değil. Onların meslekleri belli: Onlar evlenecekler ve ev hanımı olacaklar ve bol bol çocuk doğurup bakacaklar.
Ama ekonomik sıkıntılar, ailelerin kızlarının çalışmalarını istemesine yol açmakta, ama, kızların meslek öğrenmelerine olanak verilmemekte ve daha çok yüksek gelir getiren işlere yönlenmeleri istenmektedir. Ama hiç kimse bunun bedeli olarak sağlıklarını ve çocukluklarını yitirdiklerini görmemektedir.
Kızların “evlenince işten ayrılmaya” endeksli çalışması, onların mesleksiz ve seçeneksiz olarak kocasının yanına yollamaktadır. Düşünce, babasının ardından, kocası tarafından yönetilmesidir. Ekonomik bağımsızlığını da yitirmiş olması ile birlikte ardarda gelen çocuklar, kadını “ev mahkumu” durumuna itmektedir.
Ama yine ekonomik darboğazları, kadını bu kez yeni evini geçindirmek için, yeniden çalışma yaşamına döndürmektedir. Ama artık adolescent değildir ve hiçbir mesleği yoktur. O bir niteliksiz emek ögesidir ve daha zor koşullarda daha çok ezilerek, ailesinin geçimine katkıda bulunmaya çalışmaktadır. Evde de işte de çalışan odur.
DEĞERLENDİRME
Bütün bu gözlem ve araştırma sonuçları, kızlar için adölesan çağda özel programlar uygulanması gerektiğini ortaya koymaktadır. Teknik beceriler kazandırılmasının yanında, bağımsız kimlik kazanmasına, insan hakları eğitimi almasına, kızlarla birlikte hareket etme ve dayanışma kültürü edinmesine özen gösterilmelidir. Fişek Enstitüsü, bu yönde uyguladığı programla bunun ilk örneğini vermiştir. Bu programdan çıkarılan derslerle bu kez, çalışan kızlar için, “kızlar için gençlik evi” uygulaması tasarlanmaktadır. Gender inequity’i gidermeye başlamanın yolu, çalışma yaşamındaki erken eşitsizlikleri gidermek ve kızları çalışma yaşamında tutmaktır.
ALACAKARANLIK KUŞAĞINDA MIYIZ ?
Her şeyden önce, ailesinin kökeninin burada belirleyici bir özelliği vardır. Tarımsal alanda yaşayan bir ailenin kızı çoktan kendisini çalışma yaşamının içinde bulmuştur. Bir gün içerisinde, hem tarlada ya da bahçede çalışıp, hem de kendisinden küçük kardeşlerinin bakımını üstlenmiş olabilir. Yöresine göre değişmekle birlikte mevsimlik olarak ücretli emek ilişkisinin içerisine girmiş olanlara da rastlanır; bu ilişki daha çok aile üyelerinin tümüyle birlikte yapılan bir iş dolayısıyla kurulmaktadır.
Bu yaşantı içerisinde, okuma yazmaya ve eğitime pek yer yoktur. Türkiye’de okuma yazma bilmeyenlerin % … kadındır. Bir kaç yıl öncesine kadar 5 yıl olan zorunlu ilk öğretim süresinden sonra eğitimini sürdürenlerin % …. kadındır. Şimdi de 8 yıllık zorunlu ilköğretimin yerleştirilmesindeki en büyük direnç kız ailelerinden gelmektedir.
Adolesan çağda ve tarımsal alanda yaşayan bir kız için evlilik yaklaşmıştır. Ancak yukarıda tanımladığımız fonksiyonları gerçekleştirmedeki güç ve beceri, onun evliliğini de etkilemektedir. Daha çok güce dayanan tarım işlerinde, kadın olan eşin, aynı genç kızlığındaki işleri sürdürecek olması, bu fonksiyonları başarıyla yerine getirenlerin, daha çok beğenilmesine ve seçilmesine neden olmaktadır. Demekki, gerek adolesan çağda ve gerekse evliliğinde kızın emeği önce babası sonra da kocası tarafıından kullanılmakta; bu da ortak yaşam olarak tanımlanmaktadır.
Ancak dikkat çekici olan bu ortak yaşamda -yasalara karşın- kızın söz ve mülk hakkının eşit değerde olmayışıdır.
Bu kültür özelliği ailenin kente göç etmesiyle birlikte, aileyle birlikte göç etmekte; kalabalık gecekondu semtlerinde benzerleriyle buluşmaktadır. Burada en büyük şanssızlık, onlara “kentli” değerleri aşılayacak, “eğitim kültür” desteği sağlayacak kurumların yetersizliğidir. Böylece kızlara tanınmış olan geleneksel rol, bazen onlara ulaşan dinsel grupların da etkisi ile eve hapsedilme (koca bekleme) doğrultusunda gelişmektedir.
Böylesi kapalı ortamlarda yaşatılan kızlar için, ücretli çalışma ilişkilerinin içerisinde yer almak, kent kültürüyle tanışabilmenin, soluk alabilmenin tek yolu olmaktadır.
Özellikle ailelerin beklentilerine yanıt vermek kaygısıyla, ama mutlaka işverenin de çıkarlarrını da desteklediği için, baskı düzeni işyerinde de sürmektedir. İşe girerken, çalışma yaşamını bir kurtuluş olarak giören kızlar, bir kaç yıl içinde, bazı başka kültürel etmenlerin de etkisiyle, farklı bir kurtuluş hayali kurmaya başlamaktadırlar : Evlilik.
Evlendiklerinde çalışma yaşamından çekileceklerinden, iş eğitimi ya da kariyer onlar için düşünülmeyen; niteliksiz işlerde para kazanmak onlar ve aileleri için birinci hedefe dönüşmektedir.
Kentte yaşamak zordur. Evlense de her zaman eşi evin gelirini tam olarak karşılayamamaktadır. Kaldı ki, eşin parayı kullanma konusundaki egemen rolü, bazen eve parayı vermemesine, az vermesine; bazen hiç vermemesine yol açmakta; kocanın ölümü ya da evi terketmesi durumunda ise, kadın ekmek kazanıcı olarak çalışma yaşamına dönmek zorunda kalmaktadır. Ama niteliksiz, ama becerisiz ve en çok ezilen unsur olarak…
Size anlattığımız bir masal değil, kız çocuiklarının büyürken çok dinledikleri bir masalın gerçek yüzü.
Türkiye’de kırsal alanda yaşayan insanların tüm toplumun %40’ını oluşturduğu ve gittikçe artan makineleşme ve tarımsal girdilerdeki azalmalar dolayısıyla bunun dörtte üçünün kentlere göç etmek zorunda kalacağı tahmin edilmektedir.
Demekki Türkiye bu gerçekleri daha uzun süre yaşayacak ve toplumun gelecekteki kültürel biçimlenmesinde de bu göçler önemli ölçüde belirleyici olacaktır.
Bu yazgı nasıl etkilenebilir?
Kızların eğitim ve meslek edinme süreçlerinin dışında kalmaması; bunun için de haklarının bilincinde olmaları gereklidir.
Yapmak istediğimiz önce kızlara, sonra ailelerine kentli değerleri ve dönüşmekte olan toplumun gelecek yaşantısını tanıtmaktır. “Genç Kız Evi” adını verdiğimiz merkezde, kızlara
- Haklarını tanıtmak, bağımsız kimlik kazanmalarına ve özgüvenlerini arttırmalarına çalışmak
- Seçeneksiz ve yalnız olmadıklarını anlatmak
- Eğitim süreçlerine yönlendirmek
- Yaşam boyu yapabilecekleri teknik beceriye dayanan (ve geleneksel kadın işi olmayan) meslekler kazandırmak
amaçlanmaktatır.
Biz bu projeye “Genç Kız Evi” adını veriyoruz.
Bunu gerçekleştirebilmek için de sizlerin desteğinize gereksinmemiz var. Katkılarınızı bekliyoruz.
- Yönlendireceğiniz her araştırma projesi
- Yapacağınız her bağış
- Alacağınız her yılbaşı kartı
- Eylemlerimizle ilgili çevrenize her anlattığınız